İnsan nerede doğacağını, bedenin ne kadar acıyı kaldıracağını, ne kadar yükü omzu ile iteceğini bilemiyor. Bilmediği bu topraklarda insan ancak başıboş dolaşıp ardı arkası olmayan umutların peşinde koşuyor. Bilmediği için de her şeyi deneyerek öğrenmeye çalışıyor. Bana boyumdan büyük yükler verdiler sonra da al bunları şu karşı komşunun dağların taşı dediler. İnsanlık ideali diye tutturdular, dünyayı kurtarırım sandım koştum arkalarından, sonra da insanlığımı aldılar gittiler benden. Benden geriye ne kaldı desem, şu kara kuru derim biraz solmuş tenim kaldı. Yolda bulduklarımı da kurtaramadım, biraz da yolundan ettim herkesi. Bir deli gibi koştum durdum dünyayı ettim dünyalıktan. Bir deli gibi koştum durdum dünyaları ettim kendimden. Şimdi sırtımda çantamla şaşırdım kaldım...
Kendimi ifade etmekte güçsüzum. Üzüntümü ve sevgimi ifade edememenin hüznü içindeyim. Gülümsedim ve kızdım durdum ama ağlamak istiyordum... Neden ben, benim olmaktan uzağım?
Bütün bir anlam hiçliğe uğrarsa o zaman ne anlatılır ki yarına? Yarın, yarın olmaktan çıkmışsa ne anlamı var ki güneşin? Ya parıltısı çalındıysa güneşin...
Burada daha özgürüm. Kimse bilmiyor kim olduğumu umut da dilenmiyorum, umut dolu sözler de. En azından biraz daha ifade edebiliyorum ruhumu. İyileşemeyeceğim.