O l g u n b i r e y i n a h l a k ı. - Şimdiye kadar, ahlaklı eylemin asıl karakteristiğinin, kişisel olmayan yönü olduğu kabul edilmiştir; başlangıçta kişisel olmayan tüm eylemlerin övülmesinin ve ödüllendirilmesinin nedeni genel yararı gözetmeleriydi. Şimdi tam da k i ş i s e l gözetmede genel olan
için de en büyük yararın bulunduğu, her geçen gün daha iyi
anlaşıldığına göre, bu görüşlerde bir değişikliğin sırası değil
midir: tam da kesinlikle kişisel bir eylemin, (bir genel yararlılık
olarak) ahlak kavramına karşılık düştüğü bir zamanda?
Kendinden tam bir k i ş i yapmak ve tüm edimlerinde bu
kişinin en b ü y ü k e s e n l i ğ i n i dikkate almak- böylesi
ötekilerin yararına merhametli heyecanlardan ve eylemlerden
daha ileriye götürür. Elbette hepimiz, hala kendimizdeki
kişisel olanı çok az dikkate almaktan muzdaribiz, kötü yetişmiştir
o, - itiraf edelim bunu: daha çok, bilincimiz bu kişisel olandan zorla uzaklaştırıldı ve devlete, bilime, yardıma muhtaçlara kurban edildi, sanki kötü olan, kurban edilmesi gereken oymuş gibi. Şimdi de çevremizdeki insanlar için çalışmak istiyoruz, ama sadece bu çalışmada kendimiz için en büyük yararı bulduğumuz ölçüde, ne fazla, ne eksik. Tüm sorun kişinin k e n d i y a r a r ı n d a n ne anladığında; tam da olgunlaşmamış, gelişmemiş, ham birey en ham biçimde anlayacaktır onu.
1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi, 62 bin 500 ABD ve müttefik askeri, 6 ay süreyle Türkiye'de konuşlanacaktı. 255 uçak ve 65 helikoptere kadar Türkiye'de yığınak yapacaklardı. Türkiye hava sahasını rahatça kullanacak ve Irak'ı Türkiye üzerinden vuracaktı. Savaşçı unsurlar, sözde "geçici" olarak konuşlanacağı bölgeler oluşturacaktı. Bu bölgeler İstanbul Sabiha Gökçen havaalanından Trabzon'a; ve Diyarbakır'dan Doğu Anadolu'daki pek çok bölgeye kadar hemen hemen tüm Türkiye'yi kapsıyordu. Yani, "Irak'a müdahale" maskesi altında,
r e s m e n T ü r k i y e ' n i n "s i l a h l ı i ş g a l i" gerçekleşecekti!..