Tarih diye birşey yok aslında.Tarih yenenlerin tarihi. Kalem kimin elindeyse tarihi o yazıyor, hem de yeniden yazıyor.
Sadece olanı ve biteni anlatmayan tarih; yenenlerin , düne baktığında görmek istediği ve yarınlara göstermek istediği tarih.
Belge diyor tarihçi. Nedir ki belge? Bizi yenenin sizin görmenize izin verdiği şey değil mi? Belge , sadece onun korumaya karar verdiği değil mi? Gördüğünüz, görmenize izin verilen şeyden ibaret değil mi? Kalemi elinde tutan taraf, şayet zamanın en vahşi savaşını barış için başlattığını belgelerle şerh düşerse belgeyi kim ne yapsın?
Boynum bıçağın altındaydı ama ben İsmail değildim. Hepsi de bıçak ama aşabilmeyince kaybın hikmeti yoktu. Aşabilince bıçak İsmail'in boynuna değen kutlu bir bıçağa dönüşüyordu da, bilmeyince sadece celladın satırı oluyordu.
Bütün nefesimle Endülüs'lü bilgenin söylediğine katılırdım:
Kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayallerdi. Yahut perdelere vuran akisler veyahut gölgelerdi.
Korkarım ki, gün geçtikçe Tolstoy'un Savaş ve Barış'ta tarif ettiği şu klişe doktor tipine benziyordum:
"Kendini boş bir şekilciliğe kaptırmış, ezbere hasta tedavi eden ve işin insani boyutunu bütünüyle gözden kaçıran sözde bir doktor!