Spoiler içerir!
İlk 1848 yılında basılan Kamelyalı Kadın, oğul Alexandre Dumas tarafından yazılmıştır. Bu konuda dünya edebiyatında bir karmaşa vardır. Birçok okuyucu Üç Silahşörler, Monte Cristo Kontu gibi eserlerin yazarı Alexandre Dumas ile Kamelyalı Kadın’ın yazarı Dumas’ı aynı kişi sanırlar. Kİ aslında kitabımızın yazarı birinci Dumas’ın
SPOİLER İÇERİR
Bu kitap şu ana dek okuduğum en akıcı, en duygusal ve en hisli kitaptı. Kırgızistanda geçiyor konumuz. O zamanlar köylerde herkes tarımla uğraşıyor, sürekli hasat alıp ekin ekiyorlar. Geçimlerini, yaşamlarını bu şekilde ilerletiyorlar. İkinci Dünya savaşı zamanları. Cepheye sürekli asker göndermek lazım. Asker gönderdikçe köyde
Franz Kafka, Prag'da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenská'dan öykülerini Çekçe'ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena'nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena'ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olacaktır.
Milena'ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplara örülmüş bir aşk romanıdır. Kafka'nın Milena'ya Nisan 1920 tarihli ilk mektubunda yağmurlu bir günden söz ederek deyiş yerindeyse bir roman tadında başlattığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine değin süregiderken, ümitsizliğin, çaresizliğin ve tıkanışın anlatımına dönüşür. Çünkü Kafka'nın da dediği üzere, Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları.