Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hüso ağır ağır Memoya yaklaştı ,onu alnından öptü. Sol eli yumulmuştu ve yüreğinin üstündeydi .Hüso eli aldı ,güçlü elleriyle zorla açtı . Memonun avucundaki bir tutam saç kapkara bir yalım , bir ışık gibi balkıdı , incecikten yeşillenmiş toprağın üstüne aktı .
"Ruhum da bedenim de ömrüme bedel bir esrimeyle yalım yalım yanıyordu. İlk kez kazandığını görüyordum sevginin. Hilesiz hesapsız bir gülüş onca ağır korkuyu yenebilmişti. Saçımın telinden tırnağımın ucuna kadar cana bürünmüş bir nesneydi özgürlük. Bembeyaz topuklarıyla içimdeki üzüm tanelerini eziyordu da şırası ağzımdan akıyordu. Bir insanın boynunda saatlerce yürümenin mümkününü gördüm. Dünyanın hiçbir parçası üzerinde böyle hazla durmamıştım. Odaları basan deniz mi, gök mü, içinde dip balıkları uyanan gözleri miydi? Kale burçlarından çok uzak bir düzlüğe bakmanın baş dönmesiyle durdum göğüslerinin ucunda. Yağmur saçlarımızın dibinden yağıyordu. Ortancalar, filbahriler, begonviller, narçiçekleri, zakkumlar, gelincikler, kevenotları ... Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Yerini ay ışığına bırakmadan çekilmiyordu üstümüzden güneş. Sesimiz, içinde binlerce canlının devindiği bir orman uğultusuydu. Ve biz, kan ter içinde iki masum yolcuyduk dünyaya karşı. Ancak böyle bir hazla yaratmış olmalıydı Tanrı evreni."
Reklam
Dönüp dolaşıp aynı şeyleri konuşuyor gibiyiz bu akşam ve yüreğimizdeki bir yalım aralıksız büyütüyor kederi
Lanetli Ahuri toprağına diz çöktüm. Bin yıllık sevda topra ğına, bin yıllık bahar toprağına diz çöktüm. Üç kere seslendim. Üç kere ulu dağ sesime karşılık verdi. Som kırmızı, som mavi, som sarı açmış çiçeklerin, som yeşilin üstüne, balkiyan, dağın doruğundaki yıldız harmanının altına diz çöktüm. Dağın sırtına, karlı yüreğine diz çöktüm... Büyük sevdalara yüreğini açmış dağın aydınlığına, ışığına diz çöktüm. Ulaşılmaz öfkenin türküsünü söyledim. Karanlık bulutun altına, başımı döndüren kokunun içine diz çöktüm. Uçsuz bucaksız, dağdan akan bir ulu yalım selinin üstüne diz çöktüm. Üç kere seslendim dağa, üç kere seslendim bin yıllık bahar toprağının yüreğine, üç kere seslendim bin yıllık sevda toprağının kulağına. Çoban dedim, çoban nerdesin?
Bu kitaba veda ederken şunu paylaşmak istiyorum.. Bir daha İnce Memedden haber alınmadı. İmi timi bellisiz oldu. O gün bu gündür,Dikenlidüzü köylüleri her yıl toprağa saban atmazdan önce çakırdikenliğe gelir büyük bir toy düğünle dikenliklere ateş verirler.Yalımlar üç gün üç gece bir sel gibi düzde dolanır,akar durur.Ova bir yalım fırtınasına çalkalanır ,yanan dikenlikten çığlıklar gelir.Bu ateşle birlikte de Alidağının doruğunda bir top ışık patlar.Dağın doruğu üç gece ağarır,apaydınlık ,gündüz gibi olur..
153 syf.
2/10 puan verdi
Bu kitabı sevmeyi dışlayan bir sevmeme ediminin tüm olası formasyonlarının bir difarensiyel olgu yaratmasının uzay zamanda oluşturduğu kilit diyagramların tekil durumlar üzerinde yarattığı baskıdan kaçmak pek mümkün görünmüyor. Fakat bunlar konik olan veya konik olmayan komik olguların ilksel postulalarından başka bir şey değildir. Tam bu noktada ortaya çıkan şey; uzay-zamanda var olan ve olguya içkin sözcelerin yarattığı fonsiyonların biçimselliklerinin hem kendini kapsayan hem de kendine aşkın durumlarında meydana gelen söylemsel kırılmalardır. Buna dışsal zamanda yumurtlayan terbiyeli tavuk partisyonu demek mümkün görülmekle beraber namümküniyeti her zaman olguya içkin ve haliyle düalizm yaratan topolojik bir mikro-segmentsel kavram olarak varlığını koruyacaktır. Yukarıdaki paragraf ne kadar anlamlıysa bu kitap da o kadar anlamlı benim için. Çoğunluğu kabuller üzerine kurulu yani hiçbir şey söylemiyor olma ihtimali kendine içkin:), ampirik olmayan olgular ve söylemler üzerine ne dediği belirsiz fakat sanki fiziğin en derin teoremlerini anlatırcasına ezoterik, komplike ve anlaşılmaz olmaya çalışan ama aslında hiçbir şey hakkında her şeyi ya da her şey hakkında hiçbir şey söyleyen bir kitap. Ve bu kitabı okurken Arthur Schopenhauer’in şu cümlelerini hatırlamamak mümkün değil: “Söylenmeye değer herhangi bir şeyi olan kimse onu yapmacık ve gayritabii ifadeler, çetrefilli deyimler ve karanlık telmihler içinde gizleme lüzumu duymaz. Tam tersine o bunu olabildiğince yalın, açık ve naif biçimde dile getirmesini bilir ve dolayısıyla hedefini bulmayacağından (beklenen etkiyi uyandırmayacağından) en küçük bir kuşku duymaz.”
Foucault
FoucaultGilles Deleuze · Norgunk Yayıncılık · 201358 okunma
Reklam
Değişmemek kapılarını hayata kapatmak demektir. Beklentilerin tükenişidir ve var olmaktan vazgeçiştir bir bakıma.
Sayfa 29
Hiçbir soğuk, insanı kendi içindeki soğuk kadar üşütemez.
Sayfa 24
Neden annem de babam gibi neşeli değil? Bakımlı, konuşkan değil. Önünde hep şu önlük, suratı hep asık.
Sayfa 16
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.