Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Günümüzün dünyasında sürekli çevrimiçi kalmaya can atıyoruz. Eğer kendimizi fişten çekersek, etkisiz ve verimsiz insanlar olacağımızdan korkuyoruz. Halbuki bunun tam tersi doğru. Çok şeyle aynı anda uğraşmak yerine tek şeye derinleşebilmek, bizi daha üretken, etrafıyla daha bağlı ve zorluklarla daha kolay mücadele eden insanlar haline getiriyor. Bir anda pek çok görevle uğraşmak, önemli bilginin süzülüp beyinde kalmasını da zorlaştırıyor. Ayrıca bu önemli bilgiyi kısa ve uzun dönemli belleğimizde depolamamızı da önlüyor. Çevrimdışı olduğumuzda önemli bir şeyler kaçırdığımız hissiyatı ile endişeye gark oluyoruz: Biz orada yokken ya önemli bir haber gelirse? Bütün bu dijital hamallığın bizi çok canlı kıldığını zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Pek çoğumuz genel bir kırgınlık, yorgunluk ve içsel bir boşluk halinden mustaribiz. Her türlü ekran karşısında geçirdiğimiz uzun saatler, bize ruhsal çökkünlük olarak geri dönüyor.
Rüzgârın kuvvetini ancak ona karşı yürüdüğümüzde hissederiz. Bir arzusuna beş dakika bile direnemeyen bir insan, eğer direnebilseydi bir saat sonra ne olacağını hayal bile edemez.
Reklam
Aslında yaşlanma sürecinin etkilerini algılarız; içten içi yaşlandığımızın farkındayızdır. Ama ölüm gerçeğinden kaçmak için zamanı yok sayarız.
"Geçmiş olan, geçip gitmiştir; geçmiş, gelmek üzeredir."
Hız uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Orada ama buradayız. Dostumuzla sohbetteyiz ama telefonun veya sohbet ağının ucundayız. Aslında bütün varlığımızla bir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız. Anlaşmak için zaman gerekir, zaman ve mekân. Konuşmanın yanında susmak da gerekir, birbirinin söylediğine dikkat kesilebilmek, kalbini dostunun kalbine yaklaştırmak gerekir, insana ve gerçek hayata ayrılan zaman azaldıkça yabancılaşma çoğalıyor. Gerçek hayattan ayrışan bilinç, sanal ses ve sanal sohbetle uyuşuyor.
Reklam
İşe, çoktandır çocuk ve gençlerimizin yeteneklerini törpüleme vazifesi edinmiş okullarda konuşma ve sohbeti diriltilmekle başlayabiliriz.
Saldırganlık içeren video oyunları ile büyüyen çocuklar daha hızlının daha iyi olduğuna koşullanıyor. Bu oyunların yüksek hızına kendisini ayarlayan beyinde, riski hissedip uyarı gönderen ve hatta başkasının acısını hissetmeyi sağlayan beyin bölgeleri, giderek daha etkisiz hale geliyor. Saldırgan kişilikleri olmayan gençler bile bu tür oyunları izledikten sonra daha kolay kavgaya tutuşuyor.
İçinde bulunduğumuz çağ, “şimdi"yi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor. Bu durumun bizde yarattığı zorlanma duygusu da, bizim ihtiyaçlarımızın çocuklarımızın ihtiyacından önce gelmesine, bu yüzden onları acele ettirmemize neden oluyor. Çocuklarımızı kolayca şekil ve kıvam verilebilir, her türlü eğip bükmeye müsait varlıklar olarak algılıyoruz. Dolayısıyla da, onlardan bizim ihtiyaç, program, ilgi ve bakış açılarımıza uymalarını bekliyoruz. Sonuç ise fazla programlanmış, endişeli ve mutsuz çocuklar.
Yavaşlayın! Bu hayattan sadece bir defa geçeceksiniz.
Reklam
Şehirlerimizi arabalardan ne kadar arındırırsak o kadar yaşanabilir kılacağız. Şehrin, arabaların giremediği "kurtarılmış bölge"leri olmalı. Yaya dostu bölgeleri çoğaltmalıyız. Otoyol iştahından vazgeçmeyi bilmeliyiz. Bırakalım, tabiatın son parçaları da ellenmeden kalsın.
Arabalar erkeklerin yeni şehvet nesneleridir, erkek araba sahipleri gerçekleşmemiş güç ve macera tutkularını makinelerine yansıtır, bu makineleri cinsel bir boşalım nesnesine dönüştürürler. Yollar, hayal kırıklığına uğramış egoların geçit resmi yaptığı mekânlar halini alır.
İnsanlar hayatlarını iş, ev (televizyon) ve alışveriş üçgeninde geçirirken; durup düşünmeyi, kendi içine bakabilmeyi, sevdiği bir insanın yüzünü seyretmeyi unutuyor.
Herşey bir mucize sen bakmayı bilirsen .
Burukluk
Her şey, "bir dürbünün tersinden bakıyor gibi" bulanık...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.