Peki kişi, suçlu olmadığı halde kendini suçlu hissetmiş (veya hissettirilmiş) ise ve bilinçaltının derinlerinde suçluluk duygusu taşıyorsa ona suçlu olmadığını kim söyleyecek, onu kim affedecektir?
Hele ki çocukluk döneminde suçlu hissettirildiyse o en masum dönemde, henüz neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmediği o en saf dönemde yetişkinler ona kendini suçlu hissettirmişler ve çocuk bunu normal bir şey olarak yaşarken bilinçaltının derinlerine suçluluk duygusunun işlendiğini dahi bilmeden o duyguyu edinmişse suçlu olmadığını ona kim söyleyecek, kim "Kendini kötü hissetme..." diye seslenecektir?
Bunu yapabilecek bir tek kişi vardır; o da bireyin kendisidir...
İşte kendini affetmek; bireyin geçmişte hissettiği ve bilinçaltının derinlerinde yatan suçluluk duygularını bırakıp kötü hissetmelerden kurtulması halidir.
Çocukların en sevdiği şey, kurallı yaşamaktır. Ancak kuralları sadece çocuk değil, evdeki herkesin yerine getirmesi gerekir. Ancak bu şekilde, çocuk kuralları uygular. Örneğin; 7 yaşındaki bir çocuk gece yatarken altını ıslatıyor.
Anne 'Aksam saat 19.00'dan sonra bir sey içilmeyecek!' diye kurallar koyarak sorunu çözmeyi amaçlıyor. Çünkü geç saatlerde sıvı içeceklerin alınması gece alt ıslatmayla aynı anlamda. Ancak akşam saatlerinde evde çaylar içiliyor, meyve suları, sodalar tüketiliyor ve sadece altını ıslatan çocuktan bunlar esirgeniyorsa, bu kural değil, çocuğa eziyettir, cezadır, işkencedir. Bu duruma düşürülmüş bir çocuğun, annesinin koyduğu kurala uymasını beklemek hayaldir.
Çocuk kendi duygularını rahatça ifade edebildiği, kendi kişiliğine ve kimliğine saygı duyan bir ebeveyne sahip değilse; kendine yönelen sevgiyi kaybetmemek için duygularını yaşayamaz, başkalarının beklentilerine karşılık vermeyi öğrenir.
Kaliteli ilişkiler, ancak incinmişlikleri ile yüzleşip birbirlerini affetmiş bireyler arasında gelişir... İncinmeleriyle yüzleşmemiş ve birbirini affedememiş bireylerin arasındaki ilişkiler güvenli değildir.