Babamın ölümüyle" duygularımı bastırmayı" öğrendim... Artık hayatta daha güçlü olabilecek bir araca sahip olmuştum... Duyarsızlaşmayı öğreniyordum adım adım...
Çocuğun iki doğumu vardır... Birisi fizyolojik doğumu, diğeri ruhsal doğumu...
Fizyolojik doğum 9 ayda gerçekleşir. Anne karnındayken çocuğun gözü, burnu, kulakları oluşur; ayakları, parmakları oluşur. .. Ve bu fizyolojik organlar yeterli olgunluğa erişince dünyaya gelir çocuk. ..
Ancak çocuğun ikinci doğumu için bir duygusal gelişime ihtiyacı vardır.
Ama ruhun gelişimi fizyolojik gelişim gibi hızlı olmaz. Fizyolojik hız ile ruhsal hız arasındaki oran dörtte birdir. Ruh fizyolojiden dört kat daha yavaş gelişir... Adeta bir tırtıl gibidir
Dokuz ayda dünyaya gelen çocuk, dört kat mesafeyle 3,5 yaşlarında ruhsal olgunluğa erişir.
İşte bu yüzden, mizaçtan mizaca değişse de yaklaşık 3,5 yaşından sonra yaşama gözlerini açar çocuk... İçinde bulunduğu dünyayı fark etmeye ve bir bilinç seviyesinde etrafıyla iletişim kurmaya çalışır.
İşte bu, çocuğun ruhsal doğumudur...
E b e v e y n l e r ç o c u k l a r ı n ı n
d u y g u l a r ı n ı y ö n e t m e k y e r i n e ,
o n l a r a k e n d i d u y g u l a r ı n ı
y ö n e t m e s i n i ö ğ r e t m e l i d i r .
Kendini affetmek, suçluluk duygusundan kurtulmak demektir. Suçluluk duygusu keşfedilmesi en zor olan duygudur. Suçluluk duygusu 'zorlantılar' ile görünür. Kişi kendini affetmek istiyorsa, önce zorlantılarını takip etmelidir. Zorlantılar onu suçluluk duygusuna götürecektir. Suçluluk duygusunun bırakılması kendini affetme sürecini oluşturacaktır.
.
(Zorlantı, bireyi bir davranışı yapmaya zorunlu kılan 'iç daralmasıdır.' Bilinçaltının derinlerinde yatan kötü bir hissin, bir dürtüyle uyanması ve bireyi bir davranışı yapmaya mecbur hale getirmesidir.)
Çocuğunu "Beni üzüyorsun" diye suçlayan birçok anne baba bunun yanlış bir tutum olduğunu bilmez. Hatta bunun işe yaradığını bile düşünür. Böylece çocuğunun kendisini daha çok dinlediğine inanır. Ancak bu kötü hissin adının suçluluk duygusu olduğunu ve çocuğunun ben algısını değiştirdiğini farketmez. Üç yaşında annesini üzmenin sorumluluğunu yüklenmiş bir çocuğun, otuzlu yaşlara geldiğinde kalbindeki ağrının sebebini farketmesi artık oldukça zordur. Kalbinde huzursuzluktan başka bir duygu tatmamış bir kişinin, bu duyguyu tanıyıp bırakması oldukça zordur.
"Eti senin kemiği benim" diye öğretmene çocuk teslim etmek, bir insanlık ayıbıdır. Hiçbir çocuğun ne eti ne de kemiği bir başkasına "istediğin gibi kullan" diye hoyratça teslim edilecek değersizlikte değildir.