Kitap esas olarak bir mafya ya da aşk hikayesi değil Altan'ın Tanrı'yla konuşmasıdır. Daha da ilerisinde Tanrı'nın eleştirilmesidir.
Altan lafı dolaştırmadan, konuyu karmaşıklaştırmadan klasik çerçevede yazıyor. Kitabı'nda zaten buna da yer vermiş, daha sonra kendisinden dinleyeceğim gibi aynı cümlelerle "romanda zeka ile yazılmış eserleri de sevdiğini ama tercihinin klasikten yana olduğunu" belirtiyor.
Roman lezzet olarak son kitabı "Hayat Hanım" la aynı değerde. Bir çırpıda okuyabilir, bazı sayfalarda düşüncelere dalabilirsiniz. Eleştirilecek yönleri de çokça var. Sözgelimi küçük bir kasabada yasayanları koskoca internet dünyasında ayıklayıp farketmesi bu konuda epey deneyimsiz olduğu izlenimini uyandırdı bende. Sahneler arasındaki geçişleri de çok mekanik. Kasabadan topladığı havadisler hep aynıydı. Biri yemeğe, kahvaltıya çağırıyor, orada doğrudan sorulan "kasabada neler oluyor" dan ibaret. Havaalanı olan bir kasaba sanki bir beldeymiş gibi herkes herşeyi biliyor.
Önüne gelen her kadını cinsel fantezileriyle süsleyip ya bize anlatıyor ya da onlarla yatıyor. Bu belli ki Altan'ın aklından sürekli geçen bir şey. Hayat Hanim'da da karşılaştık.
Romanı beğendim, okuduğuma pişman değilim, esasen Tanrı'yla konuşma isimli uzun bir makale gözüyle bakılabilir ama eğlenceli bir yolla anlatmak istemiş. Altan'ın dilini, mantığını seviyorum.