Keşke yalan da olsa dünyada adalet diye bir şeyin var olduğuna inanabilseydim. Ama inanmıyorum. Çünkü insan denen bu tuhaf yaratığı kötülükten uzak tutacak ne bir güç var, ne de bir yasa.
Allah, Hazreti Âdem'in burnuna yaşam nefesini verirken kendi ruhundan bir parçayı da onun canına katmıştır. Yani Allah aynı zamanda içimizdedir. Ama nefsimizin istekleri bizi yanlış yola sürükler; yemeye, uykuya, şehvete duygumuz açlık kabaran benliğimiz o kutsal parçayı ruhumuzun en derin kuyusuna iter ki çoğu insan kendi içindeki bu cevherin farkına bile varmaz. İşte bu parçayı fark ederek aramaya başlayan kişiye âşık deriz. Aramanın kendisine de aşk. Yani aslolan aramaktır. Lakin arayış tek başına olmaz; bize bir öğretmen, bir mürşit başka bir deyişle bir maşuk gerekir. Çünkü kimse o kıldan ince, kılıçtan keskin sevda köprüsünden tek başına geçemez. Ama bir kez geçti mi artık maşuka da ihtiyaç kalmaz. Âşık da maşuk da seven de sevilen de sadece o kişi olur. Tıpkı Cenabı Hak gibi.
Ölülerin, yaralıların başında dövünen, çaresizlik içinde doktorlardan, hastabakıcılardan yardım isteyen insanları görmeye alışıktım. Ama ilk kez bir yakınımın ölümü için geliyordum buraya.
Güvenlik denilen o sıcak dünyanın da en iyi aile ocağında sağlanacağına inanır kadınlar. Sadece kadınlar mı? Evli olmaktan sık sık şikâyet etmelerine rağmen erkeklerin çoğu da inanır buna, inanmasalardı aile kurumu bunca yıldır ayakta kalır mıydı?