Camus sevdiğim yazarlardan. Veba’yı severek okudum ve beğendim. Birgün Cezayir Oran’ın sokaklarında, meydanlarında fare ölüleri görülmeye başlar. Bizler de kendimizi bu çirkin, küçücük, gri kentte buluruz. Kentte veba salgını baş gösterir, insanlar önce teker teker sonra kitleler halinde ölür. Yazar, bu aşamada insanı ve toplumu öyle güzel analiz eder ki, yeni bakış açıları kazandırır okura. O gün veba insanlık için bir felakettir. Bugün Korana virüsü. O gün karantinaya alınan Oran’dır. Bugün Wuhan. Değişmeyen insan davranışlarıdır. Felaket sırasında önce şok olur toplum. Bir türlü buna inanamazlar. Yine de hiçbir şey olmamış gibi alışkanlıklarla yaşama savaşını sürdürürler. Felaket artıkça umutsuzluk zinciri ve hurafeler artar, insanlar boş inançlarla teselli bulmaya çalışırlar. Kimileri de dine sığınır. Camus, bir felaket üzerinden yaşamı ve ölümü, yaşamın anlamını, dini ve bilimi, sevgiyi, dostluğu, aşkı, suçu ve masumiyeti, iyilik ve kötülüğü sorguluyor. Bu dünyada ölüm varsa, çocuklar pisi pisine ölüyorsa, onun anlamı nedir? Sahi, niçin mücadele ediyoruz? Belki de yaşamak saçmadır. Bir varoluşçu olan Camus, Doktor Rieux üzerinden tüm bunları irdeliyor. Günümüzde ideallerin öldüğünü düşünürsek, Rieux ya da Tarrou okura bir model, zamanın sonsuzluğunda edebiyat ise yine yol gösterici oluyor. İz sürüyorsunuz sevgiye, umuda, dayanışmaya. Ya da bu modern çağda siz de bir tutsak olduğunuzu düşünüyorsunuz! Belki de hepimiz bir hapishaneyiz. Seçim sizin...