1965 yılında Nazilli’de doğdu. Toygar İlkokulu’nu, Sümer Ortaokulu’nu ve Nazilli Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirdi. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimini ikinci sınıfta bıraktı. Daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi ve 1988 yılında buradan mezun oldu. Bir süre bir yayınevinde çalıştı. 1989’un Mart ayında arkadaşlarıyla birlikte edebiyat dergisi Kırkikindi’yi çıkardı.(3 Sayı) Daha sonra Milli Eğitim bakanlığı’na geçerek Mardin’in Savur ilçesinde edebiyat öğretmenliğine tayin edildi. Burada yarım dönem çalıştıktan sonra istifa etti ve İstanbul’da bir özel öğretim kurumunda öğretmenliğe başladı. 12 yıl süreyle öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.
1989’da, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Bölümü’nde başladığı yüksek lisans çalışmasını, tezini tamamlamadan bıraktı. Çeşitli edebiyat dergilerinde denemeler yazdı. 1992 yılında Zaman gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Deneme türünde eserler veren ve çeşitli yayınevlerinden çıkmış 10 kitabı bulunan Ali Çolak, 1996 yılında ‘Günlük Güneşlik Şarkılar’ adlı kitabıyla, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) ‘Yılın Deneme Yazarı’ ödülünü aldı. Ali Çolak, haftada bir yazdığı köşe yazılarının yanı sıra 2001 yılından bu yana Zaman’ın kültür - sanat sayfası editörlüğünü yürütüyor.
Baba evlerini yaşatan, ancak ve yalnız annelerdir. Zira, anne hayattaysa, babanız bütün bütün ölmüş sayılmaz.
...
Baba ocağına her gidişinizde kapıyı anneniz açıyor ve sizi karşılıyorsa, dünyanın bütün hazinelerine sahipsiniz demektir. Baba evi, sonsuz saadetler kaynağıdır çünkü. İnsan, hiçbir mekânda orada yaşadığı kadar rahat, orada bulunduğu kadar mesut, orada olduğu kadar çocuk değildir.
...
Bir gün annenizi yitirir ve evin kapısını kendi anahtarınızla açacak olursanız, o zaman her şey değişecektir. Sizi, dilsiz eşyalar ve karanlık köşeler karşılayacaktır. ‘Ev sahibi’, babanızdan son kalanları da yanına alıp gitmiştir artık. Odalarda konuşan kimse kalmamıştır..
-Baba evlerini yaşatan, ancak ve yalnız annelerdir.
-Zira, anne hayattaysa, babanız bütün bütün ölmüş sayılmaz.
-Baba ocağına her gidişinizde kapıyı anneniz açıyor ve sizi karşılıyorsa, dünyanın bütün hazinelerine sahipsiniz demektir.
-Baba evi, sonsuz saadetler kaynağıdır çünkü.
-İnsan, hiçbir mekânda orada yaşadığı kadar rahat, orada bulunduğu kadar mesut, orada olduğu kadar çocuk değildir.
-Bir gün annenizi yitirir ve evin kapısını kendi anahtarınızla açacak olursanız, o zaman her şey değişecektir.
-Sizi, dilsiz eşyalar ve karanlık köşeler karşılayacaktır.
-Ev sahibi, babanızdan son kalanları da yanına alıp gitmiştir artık.
-Odalarda konuşan kimse kalmamıştır...😔
Kitabı ablamlardan kalan bana hitap etmedikleri için satmak üzere ayırdığım kitapların arasındayken fark ettim. Kitaplığımda yer olmadığı için bazılarını satmaya karar vermiştim bu kitap da onlardan biriydi. Ama sonrasında yanlışlıkla elimden düştü ve bir alıntıya dikkat ettim ablam altını çizmişti. İlgimi çekti ve okumaya karar verdim. Okuduktan sonra fikrim hala değişmedi kitap rafta yerini koruyamadı maalesef ki...
Aslında kitap bazı yönlerden iyimser ama ben mi fazla negatifim yoksa okuduklarım mı gereksizdi anlayamadım. Ve ben deneme okumayı çok severim normalde ama bu kitap birkaç alıntı dışında benim ilgimi çekmedi. Hayatın mavisini yitirdim sanırım. Okumak isteyenlere keyifli okumalar.
Çocukken günler çok uzundu ve çok sarı ve çok sıcak .Oysa şimdi her yer gri ama güneşi beklemekten vazgeçmeyeceğiz...
İçimizi ısıtan, yüzümüzü kavuran, huzur ve enerji veren güneş doğacak içimize.
Çok deneme okumayan biri olarak bu kitaptaki denemeleri çok beğendim. Yazarın Ahmet Turan Alkan ve altıncı şehir hakkındaki denemesi de çok hoştu. Ben imle aynı fikirde olmasına sevindim