Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ali Demirel

Ali Demirelİffet Ya Hu yazarı
Yazar
8.2/10
94 Kişi
501
Okunma
13
Beğeni
7,6bin
Görüntülenme

En Eski Ali Demirel Sözleri ve Alıntıları

En Eski Ali Demirel sözleri ve alıntılarını, en eski Ali Demirel kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
-Ey Peygamber hanımları! İçinizden her kim,çirkinliği aşikar bir günah işlerse, onun cezası iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır. Ama her kim de Allah'a ve Resulü'ne itaat eder, güzel ve makbul işlere devam ederse ona da mükafatını iki kat verir ve ona Cennet'te kıymetli bir nasip hazırlarız!" (Ahzap Süresi 33/30,31) Şu da bir gerçektir ki Resulü için Allah'ın tercih ettiği eşler, Allah ve Resulü'nü hoşnut edecek kıymette insanlardır; insanlar arasından Peygamberi'ni süzüp seçen Allah(cc), Ezvac-ı Tahirat dediğimiz annelerimizi de(radiyallahu anhünne) insanlar arasından süzmüş ve kıvam itibariyle O'na eş olabilecek donanımda yarattıklarıyla O'nun hayatını birleştirmiştir. Bunu ifade sadedinde Allah Resulü(sav) şöyle buyurmaktadır: -Şüphesiz ki Allah(cc)benim, sadece ehl-i Cennet olanlarla evlenmemi murad buyurdu!
Bunu ifade sadedinde O(sav): -Ne ailemden evlendiğim bir kadın ve ne de evlendirdiğim bir kızımın izdivacı, Cebrail'in Allah'tan bana getirdiği bir iznin dışında gerçekleşmiştir.!" buyurmakta ve evliliklerinin de vahye dayandığını haber vermektedir.
Reklam
Bilindiği üzere Efendimiz (sav), 63 yıllık bir ömür sürmüştür ki bunun 25 yılını hiç evlenmeden yaşamıştır. Mekke gibi sıcak ve insanların çok erken yaşlarda bir beldede bu, her iradenin üstesinden gelebileceği husus değildir ki iffet abidesi Allah Resulü(sav), çocukluğundan itibaren bir Peygamber masumiyeti içinde yaşamış, mübarek gözü namahreme değmemiştir.
Gerçek anlamda bir kurtuluş da ancak O'na (cc) inanmakla mümkün olacak,diyordu.
Hakkı olmadığı halde başkasının elindekini gasp etmenin bile "fazilet" gibi telakki edildiği, üstelik buna bir de "kahramanlık" süsü verilerek methiyeler dizildiği bir dönemde, alın teriyle hak ettiğini talep etmekten haya eden bir iffet abidesi ile karşı karşıyaydı ! Her yönüyle pul pul dökülen bu toplumdan böyle bir fazilet, ancak Kabe'nin Rabbi'nin inayetiyle çıkardı! O günden sonra bu fazilet ile teması olmuş, her defasında şaşkınlık ve hayranlığını arttıracak yeni şeylere şahit olmuştu. Bütün bunlar onda, O'na karşı "saygı" hissini geliştirmiş, fazilet peşinde birisi olarak bulduğu bu değeri daha yakından tanıyabilmek için yolunu kesiştirecek vesileler arar olmuştu.
Allah Resulü'nün sözleri biter bitmez Varaka'nın dili çözüldü; titeyen bir ses tonuyla Resulullah'a(sav) dönmüş şunları söylüyordu: -Keşke ben o gün genç ve yaşıyor olsaydım da kavminin seni çıkarıp yurdundan kovacakları güne yetişebilse ve o gün sana destek verebilseydim! Her şey güzeldi ama Varaka'nın bu son sözü, Hazreti Hadice'yi tedirgin ettiği gibi Allah Resulü'nde de bir merak ve endişe meydana getirmişti. Onun için hemen sordu: -Kavmim beni çıkaracaklar mı? Başını sallıyordu ihtiyar Varaka! Dünden bu yana farklı olmamıştı ki bugün karşı konulmasın, ötekileştirilmesin, itibarsızlaştırma adına yalan ve iftiralarla karşısına çıkılmasın ve nihayet, alanını daraltmak suretiyle O'nu da memleketinden kovmasınlar! -Evet,dedi. "Seni de çıkaracaklar; zira senin getirdiğin hakikatle gelen hiçbir insan yoktur ki yurdundan çıkarılmış, vatanından mahrum bırakılmış olmasın!
Reklam
Düşünen insan sorguluyordu: -Düne kadar "Emin" diyor, peşinden koşuyordunuz! Bir dediğini iki etmiyor,alkış tutuyordunuz! Peki, bugün ne değişti ki onu "düşman" ilan ettiniz? Bunun da yolunu buldular: Yalandan kim ölmüş ki!
-Sakın ha ashabıma ilişmeyin; onları bana bırakın! Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki şayet sizler, Uhud Dağı veya diğer dağlar kadar infak etseniz bile onların amellerine yetişemezsiniz, demek suretiyle davasına ilk sahip çıkanın yanında durduğunu göstermiştir.
Halbuki O(sav): -Gelin ey insanlar! Allah var! Ahiret var! Hesap-kitap var ve şu yaşadığınız hayatın hesabını da vereceksiniz,deseydi, yine de vazifesini yapmış olurdu. Zira O'nun konumunu tarif ederken Kur'an, Peygamber'in vazifesinin sadece tebliğ olduğunu ifade etmekte, kimseye zorla kabul ettirme gibi bir misyonunun bulunmadığını söylemekteydi. Buna rağmen O(sav), hayatına kastedenlerin de hayatını kurtarabilmek, ebedi yok oluşla ölüp gayretin içine giriyor, yine Kur'an'ın ifade ettiği gibi kendini parçalarcasına bir gayret ortaya koyuyor,yaşatmak için yaşıyordu !
Zaten insanlığa hizmet adına hedefi olan bir kiş, kendi başına ve fevri hareket edemez! Hele irşad ve tebliğ adına herkese ulaşmayı hedefleyen bir insan, oturduğu yerden ezbere konuşan, ürettiği sloganların arkasına sığınarak irşad ve tebliğ yaptığını zanneden veya sokakta ufuksuz tur atanlarla aynı çizgide yürüyemez. Hedefi olan insanın yükü ağırdır ve bu ağır yükün kaldırılabilmesi, nebevi çizgide yürümekle mümkündür.
Reklam
Hissiyatıyla hareket eden insanların doğru karar vermeleri ise imkansızdır!
Hakiki manada inanan bir insanın hayata , insana ve geleceğe bakışı da çok farklıydı; güzel gören güzel düşünüyor; güzel düşünen de hayatından lezzet alıyordu!
Geçen her gün, kıldan ince ve kılıçtan keskin bir hesap gününe doğru akıyordu; gelecek o gün, terazisi şaşmayan bir gündü ve hemcinsinin boynuzundan burada korkan bir koyun bile orada boynuzlusundan hakkını alacaktı. Böylesine muhkem bir mahkeme-i kübra, bu kadar hassas bir ma'dele-i ulya varsa -ki vardı- kimin kimde hakkı kalabilirdi ki! Öyleyse Ebu Cehillerin üç günlük havasına aldanmamak gerekiyordu! Ebu Leheb'in izzetli duruşuna, Ümmü Cemil'in tepeden bakışına takılmaya da gerek yoktu; adalet-i ilahiyenin tam tecelli edeceği günün akabinde gidecekleri yer şimdiden belliydi! Bir kısım yüzlerin zift karası kesileceği gün dolunay misali ağarmak varken Nemrutluğun ne alemi vardı! Hem, yarınlarda ebedi "müflis" damgasını yedikten sonra bugün Karun olsan ne yazar! Uyusa da Utbeler, uyumayan bir Deyyan var! Bugün bir nebze canı yansa da Ammar'ın, rahmetiyle başını okşayan bir Rahman var! Mizan var! Sırat var! Hesap var! Kitap var!
Zahirde zalim zulmüyle gidiyor olsa da bu terazi bir gün kurulacak ve bir mahkeme-i uzmada mazlumun hakkı, kuruşuna kadar tahsil edilecekti. Adil-i Mutlak'ın terazisinde, yapanın yanına kar kalma diye bir hüküm yoktu; kasa ve kesesini haksızlıkla dolduranlar burada şişip dursalar da realiteyle yüz yüze geldikleri gün şişip kalacak ve milimi milimine her şeyin hesabını vermeden bir adım dahi atamayacaklardı.
182 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.