1962 yılında, yedi çocuklu bir çiftçi ailesinin üçüncü oğlu olarak dünyaya geldi. Amsterdam Üniversitesi'nde Hollanda Dili ve Edebiyatı okudu. Bir süre doğa filmleri için altyazı çevirmenliği yaptı. 2003-2006 yılları arasında Clusius College'da bahçıvanlık eğitimi alarak profesyonel bahçıvan oldu. Çocuklar için bir etimoloji sözlüğü derledi. 2006 yılında yayımlanan Yukarıda Ses Yok adlı romanıyla Uluslararası IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk Hollandalı yazar oldu. Bakker Dolambaç ile de 2013 Independent Yabancı Kurgu Ödülü’nün sahibi oldu. Halen Hollanda'da yaşıyor.
Simon neredeyse herkesin gözüne dolaylı olarak bakardı. Ayna yoluyla. Sokakta, markette, nerede olursa olsun insanların gözüne doğrudan bakmama alışkanlığı vardı. Nedeni basitti; temas kurmak istemiyordu. Aynadaki gözler ise ikinci el bakışlardır, yamuk olurlar.
Özlemle dolu bir gün. Ev özlemi değil bu, evdeyim zaten. Daha çok, geçmişteki böyle günlere özlem benimkisi. O halde “özlem” değil “hüzün” demem gerek.
Babanız siz doğmadan önce tarihin en büyük uçak kazalarından birinde öldü. Ve siz onun yaptığı gibi her gün önünüze oturan insanların saçlarını kesmeye devam ediyorsunuz.
Dedenizin de yaptığı gibi.
Ama zincirin bir yerde kırılması gerektiğini biliyorsunuz. İçten içe, ufak kıvılcımlarla başlıyor sorgunuz:
Tanımadığınız babanıza ne kadar benzemiş olabilirsiniz?
.
Gerbrand Bakker’dan okuduğum üçüncü kitapta da bambaşka duyguların iç içe geçmesiyle kapattım son sayfayı. Bir bıçağın sırtındaydı gözlerim okurken. Simon, sakin bir karakter-alışkanlıkları ve kuralları olan biri. Annesi-dedesiyle ilişkisi, onu heyecanlandırırken okuru şüpheye düşüren merakı ve tam ortada duran iki uçağın birbirine geçen görüntüsü.
Huzursuzluk veriyor..
Yazarın çekimine kapılıveriyorum…
.
Kitabın sonsözünden sonra Metis’in ufak notu ise gülümsetti, Bakker’ın sözlerinden sonra da böylesi güzel olurdu
.
Gül Özlen çevirisi, Emine Bora kapak tasarımıyla ~
‘Koca bir yarım adam’ diyor kendine Helmer. O, diğer yarısını kaybetmiş, isteklerinden başkaları uğruna vazgeçmiş biri. Hayatındaki tüm heyecanları bir halının altına süpürmüş gibi.
Hayvanlarına bakıyor şimdi, bir bahar daha görmek için yaşayan babasına ve camından görünen dişbudağa..
Biz de arkasındayız, puslu bir manzara bakıyor gibiyiz..
.
Gerbrand Bakker’ın ilk romanı ‘Yukarıda Ses Yok’. Bir ilk roman olduğunu anlamak neredeyse imkansız, çünkü bu ustalıklı bir eser. Son sayfaya dek umudu da kırılmışlıkları da dengede tutan türden.
Hiçbir karaktere kızamıyorsunuz. Helmer’a acımıyorsunuz da. Sadece hayatın gelişini kabulleniyorsunuz sanki..
.
Dinginliğiyle beni çarpan bir kitap oldu ‘Yukarıda Ses Yok’, sizlere de tavsiye ederim!
.
Türkay Yalnız çevirisi, kapakta Ed ve Nancy Kienholz’un Sollie 17 adlı enstalasyonuyla~
Yukarıda Ses YokGerbrand Bakker · Metis Yayıncılık · 2011140 okunma
Başladığı yere tekrar tekrar dönmenin bir anlamı olmalı, bir porsuğun gün ortası onu ısırmasının, kazların giderek azalmasının ve Emily Dickinson şiirlerinin bir anlamı olmalı.
Şimdi evden gidecek, kocasını arkasında bırakacak, bir çiftliğe yerleşip kendine Emilie demelerini isteyecek. Ve evet, bunların da bir anlamını bulacak.
.
‘Yukarıda Ses Yok’ ile tanıştığım Gerbrand Bakker kalemine ara vermeden devam etmek istedim, sessizliğinde, az sayıdaki cümlelerinde birçok duyguyu anlattığını düşündüğümden. Dolambaç, karakteri çözümlemesi zor olan kitaplardan. Çünkü geçmişi ve bugünü hatta birazdan yapacakları da iç içe geçmiş durumda. Ama bu zorlukta da güzellik var!
.
İyi ki yolum Bakker ile kesişmiş..
.
Kapak tasarımı Antonio Lopez Garcia’nın deseni üzerine bir kolaj çalışmasıyken; çeviride Türkay Yalnız yer alıyor ~