Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Heath W. Lowry

8.9/10
16 Kişi
51
Okunma
11
Beğeni
2.541
Görüntülenme

Heath W. Lowry Gönderileri

Heath W. Lowry kitaplarını, Heath W. Lowry sözleri ve alıntılarını, Heath W. Lowry yazarlarını, Heath W. Lowry yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa Kemal
Çok az insan beni bu Türk Washington'ının etkilediği gibi etkileyebilirdi. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı. Kendine çabucak güven aşılama yeteneği olan nadir insanlardan biri. İnsanların onun uğruna ölmek isteyeceği tipte bir adam. Fiziksel açıdan yakışıklı, yapılı bir adam, kırk yaşında. Bir entelektüelin sahip olabileceği yükseklikte bir alnı var, eylem adamlarının ağız ve çenesine sahip, yani bir savaşçı. Yüzünde, bilhassa gözlerinde, idealistçe bir şey var, bir hayalpereste has ama hayallerini gerçekleştiren bir hayalpereste. Her yönüyle tam bir centilmen, nazik, kültürlü, ince ve hep şık giyimli. Batı'da herhangi bir salonda otururken göze çarpacak kadar Avrupalı görünüyor. Onunla Fransızca konuştum, akıcı konuşuyor
Edmund chishull - 1699
Prusia büyük ve güzel bir şehirdi . Tepesinde dört mevsim kar eksik olmayan , oldukça yüksek Olympus Mysenus'un eteklerine kurulmuştu . Dağdan akan suyla beslenen büyük ve harikulade çeşmeler vardı . Şehrin evleriyle karışmış canlı ve güzel ağaçlara da aynı şekilde dağ hayat verirdi . Bunlar genelde dut ağaçlarıydı . Prusia'nın beyaz , göz alıcı ipeğini üreten çalışkan böcekler , bu ağaçlarda beslenirdi . Burada , sıcak su kazanlarında ....
Sayfa 72 - ErenKitabı okudu
Reklam
Kaleden şehrin görüntüsü
Bir tiyatro sahnesini andırıyordu . Ovada fındık , kestane , çınar , ceviz , nar , incir , erik , elma ve az miktarda neft , zeytin ve defne ağaçları bulunur . Fakat bu saydıklarımın hepsinden fazla beyaz dut ağacı ( yol üzerinde de çok rastladık ) var . Bu ağaçlar oldukça sıralı bir biçimde dikildiği gibi ipek böcekleri için her zaman körpe yapraklar vermesi düşünülerek sürekli budanırda . Bu işlemler neticesinde önemli miktarda ipek ticareti yapılır. Dr. John covel - 1675
Sayfa 71 - ErenKitabı okudu
vincent stochove - 1630
türkiye' nin hiçbir yerinde bourse' dekiler kadar güzel ve iyi inşa edilmiş kervansaray yok.
Sayfa 67 - ErenKitabı okudu
1546'da Bursa'yı ziyaret eden Fransız seyyah , Pierre Belon
... evvelden Prussa dedikleri Bource, bugün de Konstantinopolis kadar zengin ve kalabalık ; hatta diyebiliriz ki çok daha zengin ve kalabalık ... Bource'nin bu zenginliği ipekten gelir . Çünkü her yıl Suriye ve diğer yerlerden gelen en az bin deve sırtlarındaki yükü , Bource'da boşaltır . Burada bu ipek eğrilir , dokunur ve çeşitli ürünlere dönüştürülür , çeşitli renklerde boyanır . Zira Türkler , yaldızlı ve gümüşi karışımı çeşitli renklerde ve hakkıyla işlen miş kadife elbiseler giyerler . ( Belon 1555 : 203-204 )
Sayfa 64 - ErenKitabı okudu
Tek bir büyük kısıtlama vardı. Osmanlı hanedanı mensupları Rumeli (Avrupa) vilayetlerinde vali olamıyordu. Bu kural Fetret Devri’nden hemen sonra uygulanmaya başlamıştır. Bundan önce, yakl. 1354’te Orhan’ın oğlu Süleyman Paşa Rum Beylerbeyi olarak atanmıştı. Süleyman’ın ölümü üzerine I. Murad da bu mevkie geldi. Bu yasaklama için belirgin bir sebep yok gibidir ama bu yasak belki de ‘Dar-ül İslâm’ (İslâm Evi) olarak Anadolu ve ‘Dar-ül Harb’ (Savaş Evi) olarak Rumeli ayrımı ile açıklanabilir.
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Tablo 7.1’de gösterildiği üzere, 15. yüzyılın ikinci yarısı Osmanlılar için bilhassa senkretik bir dönemdi. Bu senkretizm, 1453-1516 arasında Sadrazam makamında bulunmuş olan bireylerin alt yapısından görülmektedir. Aralarında bir Hıristiyan dönme (Zağanos Paşa), devşirmeler (İshak Paşa, Rum Mehmed Paşa, Davud Paşa ve Koca Mustafa Paşa), doğma büyüme özgür Türkler (Koca Sinan Paşa, Karamani Mehmed Paşa ve Çandarlı İbrahim Paşa) ve bizim özellikle ilgilendiğimiz grup, yani ya kendi özgür iradeleriyle Osmanlı olmayı seçmiş (Hersekzade Ahmed Paşa ve Dukaginzade Ahmed Paşa) ya da esir ya da rehin alınmış, eski Bizans ve Balkan aristokrasisi mensupları (Mahmud Paşa, Gedik Ahmed Paşa [?], Mesih Paşa, Hadım ‘Ali Paşa ve Hadım Sinan Paşa) vardır. Günümüze kalmış Osmanlı kaynakları genelde tüm bu bireylerin önceki hayatları konusunda sessiz kalır, özellikle de Türk kökenli olmayanlar konusunda.
Sayfa 142Kitabı okudu
Limni adası
1519 kanunnâmesinin verdiği ayrıntılar (1490 kanunnâmesinden farklı olarak) 16. yüzyılın başında son derece hareketli ve büyümekte olan bir ekonomiye işaret eder: satmak üzere adadan ihraç edilen her kalem için koyulan gümrük vergisi hakkındaki veriler hayvan, şarap, “bal, tereyağı, peynir ve adadan çıkan bu tip herhangi bir ürün”ü ve tüm bu tip satışlardan elde edilecek gümrük geliri miktarını içerir. Limni bir artık değer üreticisiydi ve üzerinde üretilen her şeyi ihraç ediyordu: şarap, atlar, inekler, koyun, bal, tereyağı, peynir ve benzer kalemler, tahıl, soğan, sarımsak, arpa, nohut ve diğer bakliyat. Bu artık değer üretimi Limnililerin Erken Modern Çağ standartlarının oldukça üstünde bir hayat sürdürdüklerini çıkarsamamızı sağlıyor.
Sayfa 131Kitabı okudu
Diğer bir deyişle, kuruluş çağında Osmanlı Devleti Balkanlar’ın geç Roma, Bizans Hıristiyan tabakasından beslendi ve bu şekilde gelişti. 16. yüzyıl öncesi kurumsal gelişimini açıklamada bu gerçek, Anadolu’daki daha eski Müslüman devletlerden aldığı miras kadar önemli.
Sayfa 117Kitabı okudu
Gazânın/akının amacı olan fethin maddi avantajlarını elde etmeyle karşılaştırıldığında İslâmiyet’i yaymak bunun yanında hiç kalırdı. Başka bir deyişle, ortaya çıkmakta olan Osmanlı politikası, Hıristiyan komşuları arasında İslâmiyet’i yaymak için tasarlanmış ‘dini’ bir ‘kardeşlik’ten ziyade, fetih ve ganimet için bir araya gelmiş bir ‘talan kardeşliği’ydi.
Reklam
Osman’ın insanlara nasıl davrandığı ağızdan ağza yayılınca, giderek daha çok yerli Bitinyalının (çoğu Hıristiyandı) bu yeni oluşuma katılmayı seçtiğini tahmin etmek için insanın zihnini çok kurcalamasına gerek yok. Osmanlı tebaası olmak insanın dinini bırakması anlamına gelmiyordu. Tabi olmak kişinin kazanan takıma dâhil olmasını ve böylece büyüyen zafer zincirinin sağladığı görece huzur ve güvenlikten pay alacak şekilde konumlanmalarını sağlıyordu.
Bayezid’in dinsizliğini en çok lanetleyen hikâye, nurlu damadı Emir Sultan’ın ona yaptığı uyarı ile ilgili çok bilindik hikâyedir. Söylentilere göre, Bayezid 1396’daki Nicopolis seferine girişmeden evvel başarıya ulaşırsa 20 câmi yaptıracağına yemin eder. Zaferinden sonra bunun yerine 20 tane kubbesi olan Ulu Câmii’ni yaptırır. Emir Sultan ona eşlik ederken, tamamlanmış câmiyi tetkik etmeye gider ve sorar: “Eksik bir şey var mı?” Emir Sultan cevap verir: “Hayır, Sultanım, her şey olmuş. Ancak bir şey eksik. Onu da tamamlarsanız, Saltanatınızın şanına şan katacak.” Bayezid sorar: “Nedir o?” Cevap şu olur: “Câminin dört köşesine meyhane yapsaydınız, câmiye gelmek için iyi bir sebebiniz olacaktı ve arkadaşlarınızla içmek için harika bir mekân olacaktı.” Bayezid bu cevaptan donakalmış, cevap verir: “Câmide meyhane bulunması uygun mudur?” Emir Sultan iyice cesarete gelmiş: “Sultanım, insanın kalbi Allah’ın evine benzer; yasak şarabı içmek onu meyhaneye döndürür ve vücudunu da putperest tapınağına. Câmiye meyhane yapmakla aynı şeydir.”44 Bayezid’in çağdaşları arasındaki namının dini çilekeşlikle pek alakalı olmadığı konusunda şüphe yok.
247 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi
Bu kitabı okumama memleketimin Trabzon olması, köyümde ve ailemde hâlâ Pontus Rumlarına ait olan Pontus Lehçesinin kullanılıyor olması sebep oldu diyebilirim. Aklımda hep acaba Türk mü yoksa Rum muyuz gibi sorular dönüp dolaşıyordu. Kitabı okuduktan sonra ise bu sorulara bir cevap bulduğumu söyleyemem. Ama kitap bazı konularda benim için güzel bilgilendirmelerde bulundu diyebilirim. Kitap Trabzon Rum İmparatorluğu'nun fethi ardından bölge içinde yapılan müslümanlaştırma ve türkleştirme çabalarına dair bilgiler veriyor. Aslında okuyunca daha çok din değişikliği adına çabaların olduğu görülüyor. Türkleştirme anlamında eksiklerin olduğuna kesin gözüyle bakılabilir çünkü hâlâ bu bölgelerde Rumca konuşan insanlar bulunmakta. Kitapta müslümanlaştırma sürecini Osmanlı tahrir defterleri baz alınarak yapılmış. Bu da gayet güvenilir bulgular sunulduğunu gösteriyor biz okuyucuya. Kitabı eğer bu konuda merakınız var ise önerebilirim fakat merakınız yok ise pek önermem çünkü benim merakım olmasına rağmen kitabın yazılış şeklinden kaynaklı sık sık okumaktan sıkıldığım zamanlar oldu. Okumadan önce kararınızı buna göre vermenizi tavsiye ederim. Sevgiyle ve kitapla kalın. :)
Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi
Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve TürkleşmesiHeath W. Lowry · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 201216 okunma
1583 itibariyle Trabzon (şehir merkezi itibariyle) büyük oranda Müslümanlaştıysa da, Türkleşme bu tarihten çok daha sonra oldu.
Başta "ispençe" olmak üzere gayrimüslim ahali üzerindeki ağır vergiler, din değiştirmede temel etken oldu. Fakir Hristiyanlarda ihtida daha fazlaydı (köyler hakkında da fikir veriyor bu istatistik). Bu süreçte derviş ve tekkelerin rolü de önemli, ama sınırlı.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.