Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Henry Miller

Henry MillerUykusuzluk yazarı
Yazar
7.5/10
1.138 Kişi
5,1bin
Okunma
677
Beğeni
34,8bin
Görüntülenme

En Yeni Henry Miller Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Henry Miller sözleri ve alıntılarını, en yeni Henry Miller kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nefretimi uyandıran, kelimeler değil, sesin tonuydu.
Sayfa 73 - Kabalcı Yayınevi
Şu eli maşalı karından ne zaman ayrılacaksın? Ondan kurtulman gerektiğinin farkında değil misin?” Yavaşça gülmeye başlıyor. “Hal Ha! Onu sana kendi ellerimle seçtiğimi düşünüyorum da! Gidip evleneceğin kimin aklına gelirdi? Sana sadece bir amcık önerdim ve sen salak gibi gidip onunla evlendin. Ha ha! Beni dinle, Henry, aklını bütünüyle yitirmeden terk et onu, o ekşi suratlı kancığın hayatının içine etmesine izin verme, anlıyor musun? Ne yaparsan yap, nereye gidersen git. Kentten ayrılmanı hiç istemem... Özlerim seni, bunu bütün samimiyetimle söylüyorum, fakat Tanrı aşkına, Afrika’ya gitmen bile gerekse git, kurtul onun kıskaçlarından, ondan sana hayır gelmez. Bazen iyi bir amcık düşürdüğümde içimden işte tam Henry’ye göre bir şey diye geçiriyor ve onu seninle tanıştırmayı düşünüyorum, ama unutuyorum tabii ki. Fakat Tanrım, bu dünyada anlaşabileceğin binlerce amcık var. Gidip onun gibi bir kancığı seçtiğini düşününce..
Reklam
Etrafına bir bak... Şu tanıdığımız insanlara bak... İçlerinde tanımaya değer biri var mı sence? Nedir bütün bu yaygara, bunu bilmek istiyorum. Yaşamak zorundayız diyorlar. Neden? Bilmek istiyorum. Ölseler daha iyi ederler. Bok çuvalından farkları yok.Savaş çıktığında onları siperlere giderken görünce kendi kendime, iyi, dedim, belki biraz akıllanıp dönerler. Çoğu dönmedi, tabii ki. Fakat dönenler! – baksana, daha insani, daha düşünceli oldular mı sence? Nerede! Esasında kasap hepsi, ama köşeye sıkıştıklarında kendileri domuz gibi ciyaklar. Midemi bulandırıyorlar, amına koyiyim!
Beni asıl ne delirtiyor biliyor musun? Babamı görmek. Emekli olduğundan beri bütün gün şöminenin karşısında oturup somurtuyor. Orada bitkin bir goril gibi oturmak için mi onca yıl köle gibi çalıştı? Lanet olsun, sonumun öyle olacağını bilsem kafama bir tane sıkarım.
Dinle, geçen gün Platon dan söz ederken sana bir şey sormak istedim. Platon un şu Atlantis masalını okuyup okumadığını... Okudun mu? Okudun, Peki, ne düşünüyorsun? Bir masaldan mı ibaret sadece sence, yoksa bir zamanlar gerçekten böyle bir yer var mıydı?” Ona geçmişte ve gelecekte varlıklarını henüz hayal bile edemediğimiz yüzlerce, binlerce kıta olduğundan kuşkulandığımı söylemeye cesaret edemedim ve bir zamanlar Atlantis diye bir kıtanın var olmuş olabileceğini söylemekle yetindim.
Tanrım, keşke senin mizacına sahip olsam. Oradan oraya sürüklenip gidiyorsun. Bazen hepimizden çok daha iyi durumda olduğunu düşünüyorum, her ne kadar iğrenç orospu çocuğunun, hainin, hırsızın teki olsan da. Seninle birlikteyken günlerim rüya gibi geçiyor. Bazen seni görmem gerektiğini söylediğimde neyi kastettiğimi anlamıyor musun? Sürekli bir başıma olmaktan kafayı yiyecek gibi oluyorum, Amcıkların peşinde neden böyle koşuyorum zannediyorsun? Neden sabahlara kadar poker oynuyorum? Point’tan gelme bütün o serserilerle neden takılıyorum? Birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyduğum için.
Reklam
Dinle, biliyorum – bana izah etmen gerekmiyor. Benim hikâyelerimi dinleyip durmak istemiyorsun. Fakat amına koyiyim, bazen seninle gerçekten konuşma ihtiyacı duyuyorum. Çok sikindeydi ya. Yağmurun altında olmadığın ve midene bir öğün daha indirdiğin sürece mutlusun. Arkadaşların aklına bile gelmez – çaresiz kalıncaya kadar. Yakışık almayan bir davranış biçimi bu, değil mi? Evet dersen sana bir dolar vereceğim. Allah belanı versin, Henry, tek gerçek dostumsun ama aylak orospu çocuğunun birisin. Aylaklık yapmak için gelmişsin sanki dünyaya. Yararlı bir şey yapmaktansa aç kalmayı yeğliyorsun...” Genellikle gülüp bir doları almak için elimi açardım. Bu onu tekrar çileden çıkarırdı. “Ne olsa söylemeye hazırsın, değil mi? Yeter ki sana vaat ettiğim bir doları vereyim, öyle değil mi? Ne biçim adamsın! Çıngıraklıyılan bile senden daha ahlâklıdır.
“İhtiyaç duyduğunda yanında iyi bir arkadaşın olsun istemez misin? O kadar çaresiz kalabilirsin ki sokaktan geçen birinden yardım istemek zorunda kalabilirsin. Sen bu adamların değersiz olduklarım, onlarla zamanımı boşa harcadığımı düşünüyorsun. Bak birinin günün birinde senin için ne yapabileceğini asla bilemezsin. Kimse tek başına bir yere varamaz...”
Diğerleri gidince aniden vites değiştirirdi. “Sen bu şekilde konuşmaya inanmıyorsun, değil mi?” diye başlardı. İnanmadığımı itiraf etmek zorunda kalırdım. “Yanılıyorsun,” diye devam ederdi. “ İnsanlarla iyi geçinmek zorundasın, içlerinden birine ne zaman ihtiyaç duyacağını bilemezsin. Özgür ve bağımsız olduğun varsayımıyla hareket ediyorsun sen. Bu insanlardan üstünmüşsün gibi davranıyorsun. İşte bu noktada büyük bir yanılgıya düşüyorsun. Beş yıl, hatta altı ay sonra nerede olacağını nereden biliyorsun? Kör olabilirsin, bir kamyonun altında kalabilirsin, akıl hastanesine kapatılabilirsin, başına neler geleceğini kestiremezsin. Kimse kestiremez. Bir bebek kadar aciz kalabilirsin...”
Nietzsche, gerçek bir vakaydı, tımarhanelik. Kız kardeşine âşık olduğu söylenir. Aşırı hassas bir bünye. Özel bir iklimde yaşamak zorundaydı – Nice’te, yanılmıyorsa. O, şahsen Almanlardan pek hazzetmezdi, fakat bu Nietzsche farklıydı. Aslında Nietzsche’nin kendisi de Almanlara nefret duyar, Polonyalı falan olduğunu iddia ederdi. Almanları çok da iyi çözmüştü . Onların aptal ve kaba olduğunu söylüyordu ve ne dediğini çok iyi biliyordu. Lafını hiç esirgememişti. Bok çuvalından farksız olduklarını söylemişti ve Tanrı aşkına, haklı değil miydi? Başkalarına yaptıkları onlara yapılınca nasıl tüydüklerini görmemiş miydik?
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.