Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

M. Cüneyt Kaya

M. Cüneyt Kayaİslam Felsefesi Tarih ve Problemler yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
Editör
9.1/10
14 Kişi
112
Okunma
17
Beğeni
2.774
Görüntülenme

M. Cüneyt Kaya Gönderileri

M. Cüneyt Kaya kitaplarını, M. Cüneyt Kaya sözleri ve alıntılarını, M. Cüneyt Kaya yazarlarını, M. Cüneyt Kaya yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Râzî, ''burhanî deliller''i ikame ettiğini belirttiği kelâmî eseri Nihâyetü'l-ukül'de Cüveynî ve Gazzâlî'nin yaptığı gibi nazar ve istidlâlin bazı delillerine yönelik eleştirileri sürdürmüştür. Râzî, ''Zayıf Yolların Tezyifi'' başlığıyla kelâmcıların kullandığı dört delili tenkit etmektedir.
Reklam
Öz bilinç, yani bir şeyin kendi varlığını bilmesi doğrudan ve aracısız olarak gerçekleşir. Öz bilinç daimi olup, içeriğinde özden başka bir şey yer almaz. Bu bilinçte kendisinden habersiz olunan her şey, öze dahil olmadığı gibi onu kavrayan da olamaz. Meselâ insan özünü düşündüğünde iç organlarından habersizdir. Öz bilinç ise daimidir. Daimi bilinen, habersiz olunan şeyin kendisi olamaz. Şu halde özün idraki özden başkasıyla olamaz. Daha açık bir ifadeyle insan kendini organ vasıtasıyla değil, bilakis doğrudan bilir. Soyut nurun en temel özelliği, özünü aracısız bilmesidir. Buna göre soyut nur ''idrak eden/bilen'' demektir. Bu, öze ilave bir şey değil aksine özün ta kendisidir. Özün, kendine kendisiyle apaçık olmasının anlamı da budur. Başka şeyleri bilmek de buna, yani idrak eden zata tâbidir.
Öğretime dayalı bilgilerin tahsili, bilge olmak için gereklidir ama yeterli değildir. Bu kişinin bilgelerden olması için ittisal, tecerrüd ve şühûdî ilim de gereklidir. Gerçek anlamda bilge olmak ''nurlar ilmi''nde yetkin olmaya bağlıdır.
İbn Rüşd, soyut ve teorik bilgileri kavrayacak bir zihin gücüne doğuştan sahip bulunanlar için dahi, işin başında doyurucu olan ve kesinlik taşıyan bir delil bulmanın zorluğuna dikkat çeker. Bu itibarladır ki İbn Rüşd'e göre, gerçeğin elde edilmesi kadar başkalarına aktarılması da bir yöntem ve sabır işidir. Dolayısıyla bu gibi incelikler göz ardı edilerek herkesi ilgilendirmeyen sorunlarla bunlara ilişkin yorumların uluorta tartışılması çoğu insan için faydadan çok zarar getirir.
Sayfa 372 - İbn RüşdKitabı okuyor
.... te'vilin herkesin istediği gibi yapabileceği ve herkese açıklayabileceği bir şey olmadığını İbn Rüşd açısından ortaya koymaktadır. Ona göre Allah bu yetki ve sorumluluğu yalnızca "ilimde derinleşenler"e vermiştir. Gerek müteşabih gerekse muhkem nasları açık anlatımıyla kabul edip öylece inanması gereken halktan birinin te'vile yeltenmesi ise kesinlikle doğru değildir. Ayrıca yetkili birinin yaptığı te'vili ehliyetli olmayan birine açıklaması da doğru olmaz. Bu yüzden, din ile felsefeyi uzlaştırmak yahut nasları kendi aralarında te'lif etmek maksadıyla ve ehli tarafından yapılan te'villerin sadece burhan kitaplarında ele alınması şarttır. Gazzâlî'nin yaptığı gibi, bu tür konular şiir, hatâbet yahut cedel yöntemiyle herkese açıklanır ve halk arasında yayılırsa, bu, hem dine hem de felsefeye karşı işlenmiş bir cinayet olacaktır. Çünkü bu yüzden insanlar arasında giderilmesi güç hatta imkânsız görüş ayrılıkları, buna bağlı olarak gruplaşmalar ve çekişmeler ortaya çıkacak; kimi insanlar felsefeyi karalama kampanyasına girişirken, kimileri de aynı şeyi dine yönelik olarak yapmaya başlayacaktır.
Reklam
Felsefe, insanın sadece ilmî ve fikrî açıdan yetkinliğe ulaşmasına yardımcı olurken din, insan aklının ve dolayısıyla felsefenin hiçbir zaman ulaşamayacağı bazı metafizik, psikoloji, ahlâkî ve eskatolojik soru ve sorunlara ilişkin bilgiler içermesi bakımından da felsefeden çok daha kapsamlıdır. Doğer yandan din nazarî/ilmî yetkinlikle birlikte amelî yetkinlik hususunda da insana yeni ufuklar açması yönüyle de felsefeden daha genel ve kapsamlı bir yapıya sahiptir. Bu gerçeklere dayanarak İbn Rüşd, felsefeye göre dinin değil, din açısından felsefenin konum ve meşeuiyetinin belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşır.
İbn Rüşd'ün düşünce sistemi her var olanın mahiyetini oluşturan ve onu başka var olanlardan ayıran bir özel işlev ve gaye sebebinin bulunduğu temel kabulü üzerine oturur. Ona göre insanı öteki canlılardan ayırıp onu imtiyazlı bir konuma yükselten sahip olduğu "akıl gücü"dür. İbn Rüşd'ün kendi ifadesiyle "İnsan, zatıyla (cisimli varlığı) değil, ancak zatıyla birlikte bulunan akıl sebebiyle insandır ve varlık alanındaki her şeyden daha değerlidir." Akıl ise "Var olanlar arasındaki düzen ve tertibi düşünüp kavramaktan (idrâk) öte bir şey değildir. Aklın biri nazarî/teorik, diğeri amelî/pratik olmak üzere iki işlevi bulunduğuna göre, insanın varlık gayesi de bu gücünü kullanarak nazarî ve amelî yetkinliğe ulaşmaktır.
Burada kullandığı ''garip'' kelimesini şöyle açıklar: ''Onlar gariptirler, çünkü kendi vatanlarında, akranlarıyla ve komşularıyla beraber olsalar bile fikirleriyle onlara yabancıdırlar. Bu fikirleriyle kendileri için vatan olacak başka bilgi ve idrak mertebelerine yükselerek zihinsel bir göç gerçekleştirmişlerdir.''
İbn Bâcce bozuk devletlerin çeşitliliği ve çokluğunu ahalisinin görüşlerindeki ihtilâfların çokluğuna bağlar. Erdemli şehirdeki insanlar ruhanî suretlere tabiatları gereği düşkündürler. Dolayısıyla eylemleri devletin kemaline yöneliktir. Fakat dört bozuk devlet ve bunlardan türeyen devletlerde ise insanlar eylemlerini onlardan haz duymak gayesiyle yaparlar. Bozuk devletlerin ahalisinin görüş ayrılıkları, birbirleriyle sağlıklı diyaloglarının olmaması, birbirlerine ters uareket etmelerine, dolayısıyla da çatışmalarına yol açar.
180 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.