Ahmet Doğan Özeke

Neyzenler Kahvesi Bir Neyzenin Hatıraları yazarı
Yazar
8.0/10
2 Kişi
9
Okunma
0
Beğeni
790
Görüntülenme

Öne Çıkan Ahmet Doğan Özeke Gönderileri

Öne Çıkan Ahmet Doğan Özeke kitaplarını, öne çıkan Ahmet Doğan Özeke sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Ahmet Doğan Özeke yazarlarını, öne çıkan Ahmet Doğan Özeke yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sözlerini dinleyen sanır Sokrât-ı sâni Çenene diyecek yok; fakat âsârın hani? Fikrin gibi kılığın darmadağın perişan. Gavs-i tahallûsumdur: adın olsun 'Hırpanî'
Sayfa 68
Çoğu neylerde alt ve üst neva perdeleri birbirini tutmaz. Aslında bu biraz da neyzenin acemiliğindendir. Tenor farkını ton farkı zannederler. Kimbilir kaç saz bu zan yüzünden sakat- lanıp gitmiştir. Neyzen kısmı, çıkardığı sesin perdeden değil, kulaktan ve dudaktan olduğunu anladığı zaman neyzen olur.
Sayfa 64
Reklam
Taksimin bir çeşit emprovize beste olduğunu söyleyenler yanılıyor. Kelime anlamı itibarıyla bakarsak, irticâlî olduğu bile söylenemez. Çünkü sanatkâr taksim ettiği makamı gayet iyi bilir. İyi bdmek için de, bu makamı iyi bilecek kadar çalışmıştır. Taksime, belki, ama o da belki, spontane beste denilebilir. Fakat emin olun, bu söz bile tartışma kaldırır. Çünkü sanatkâr, hangi makamdan taksim ediyorsa, daha evvel, o makamdan yaptığı taksimlerdeki güzel nağmeler kulağında klişeleşmiş olur. Ve tabii, bir nevi kendini tekrara düşer. Tavır dedikleri, biraz da bu zaten.
Sayfa 55 - Pan yayıncılık
ney glissando yapabilen yegâne aerofonik sazdır. Bu yüzden kulağı sağlam olmayan bir neyzen, bütün fasıl heyetini falsoya düşürebilir.
Abdülbâki Baykara Efendi'nin babası ölüp de kendisi şeyh olunca, ilk işi oğlu yaşında bir hatunla evlenmek olmuş. Yaşı kemale erip kendi kemale erememiş her erkek gibi, Şeyh Hazretleri de yeni hatunu herkeslerden kıskanır olmuş. İlle de on yedi yaşında fidan gibi delikanlı olan Gavsi'den. Ve bir gün oğlunu tekkeden kovacak kadar ileri gitmiş kıskançlığı. İşte Gavsi Baykara o yaşından beri sazına yaslanarak kazanmış ekmeğini. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra tekkelerin kapatılacağını anlayan Abdülbâki Efendi, mütevelli heyetini toplayıp durumu kendi zaviyesinden arîz amîk anlatmış. Ve 'Arkadaş, Osmanlı'nın yasağı üç gündü. Bunlarınki de olsa olsa beş gündür! Tekkeye ait akaretin devlete geçip şuna buna peşkeş çekilmesini görmektense, gelin şunları bana satmış olun. Günü gelince tekkenin malı tekkeye kalır' demiş. Eh, karşılarındaki koskoca şeyh!.. Biri, 'Efendim taksim etsek de, nazarları celbetmesek' diyecek olmuş. Şeyh Hazretleri Allah beterinden saklasın, azıp kudurup, 'Bre herüf kal'a zaptettük de ganâim mi üleştirürsün? İnşallah sen tez vakitte geberende veledin tekkenin emvalini iade eder mi? Tüh yüzüne!..' deyip lafı kapatmış. Kapatmış ki kimse kalkıp da, 'Efendi, ya senin evlatların da iade etmezse?' sorusunu sormaya. Taa bin yedi yüz bilmem kaçlardan beri bu tekke bu ailenin meşâyihi altında. Abdülbâki Nasır Dedeler, Ali Nutkî Dedeler... Artık kim 'Gık!' diyebilir. Muameleler bittikten sonra, Şeyhin kerameti gerçekleşince, devlet tekke binasından başka emlak bulamamış gaspedecek.
Sayfa 29
O dostlar ki merdâne yaşayıp, mert öldüler. Kapkaranlık cehlime, nurlar veren güldüler. Ne yaşarsın Hırpanî?.. Görmez misin gidenler, Yaşarken ağladılar, ölürkense güldüler.
Sayfa 76
Reklam
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.