Ali Sami en-Neşşar

İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu 1 yazarı
Yazar
6.6/10
5 Kişi
24
Okunma
4
Beğeni
797
Görüntülenme

Ali Sami en-Neşşar Sözleri ve Alıntıları

Ali Sami en-Neşşar sözleri ve alıntılarını, Ali Sami en-Neşşar kitap alıntılarını, Ali Sami en-Neşşar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Renan'dan sonra gelen bir diğer sosyoloji alimi Lapie, Les Civilisations Tunisiennes adlı kitabında, İslâm'ın felsefede yeni hiçbir şey getirmemiş olduğuna dair birtakım sözler sarf etti. Lapie, İslâm felsefesiyle Yahudilik düşüncesini karşılaştırırken de şöyle demekteydi: "Arapların hep maziye, Yahudilerin ise istikbale yönelmeleri, bu iki milletin karakterini ortaya koyar." Başka bir ifadeyle şöyle demektedir: "Arabın geçmişe dönük olan ruhu, bize Arap şahsiyetinin diğer tüm niteliklerini öğretmeye kâfidir. Yahudiler ise geçmişi itiraf etmemekte, gelecek zamanla olan meşguliyetlerinden ötürü de içinde bulundukları hazır zamanı göz ardı etmişlerdir. İsrailoğullarının tüm eğilimlerinin yöneldiği odak nokta, kuşkusuz, gelecek düşüncesidir. Araplar sadece mazi ile ilgilenir, kendilerini kuşatan hiçbir aklî veya felsefî yoruma iltifat etmezler. Meşgul oldukları şeyler; sevgilinin göçüp gittiği diyar üzerine ağıt yakma ve geriye bıraktığı kantıları tasvir etmekten ibarettir."
Sayfa 56 - İnsan Yayınları
Sorumluluk kişiseldir. Her insan kendi yaptığından sorumludur. Bir insanın fedakârlığı tüm insanlığı sorumluluktan kurtaramaz. Aksi halde toplum tam bir çözülmeye ve bozulmaya yüz tutar ve sosyal denge bozulur. İslâm'ın, çarmıha gerilme düşüncesine neden şiddetle karşı çıktığı şimdi daha iyi anlaşılmış oluyor. Çarmıha gerilme, "kişisel sorumluluk"un bölünmesi sonucunu doğuruyor. Oysa kişisel sorumluluk, İslâm'ın üzerinde önemle durduğu bir husustur.
Sayfa 122 - İnsan Yayınları
Reklam
“Nesh; dinin, durmadan gelişme halindeki hayatla uyumlu olabilmesi için vazgeçilmez beşeri bir zarurettir.”
Yunanlı filozoflar nezdinde, Allah'la tabiat arasındaki ilişki muttasıl bir ilişkiydi. Daha sonra gelen İslâm filozofları, Yunan kaynaklı olan bu düşünceyi alarak, Allah'la âlem, Hâlık ile mahlûk arasına müteaddit vasıtalar yerleştirdiler. Buradan "ukûl-u aşere" (on akıl) problemi doğdu. Müslümanlar alemde boşluğun bulunmadığı fikrini anlamadılar. Bilakis çeşitli alemler arasında mutlak bir boşluğun ve aranın olduğunu tasavvur ettiler. Fıkıhçılar ise -ki, asîl İslâm düşüncesinin temsilcileri onlardır- ukûl-u aşere fikrine karşı hücuma geçtiler. Bunun en bariz örneğini güçlü bir düşünür olan Takiyyüddin İbn Teymiyye'de ve diğer İslâm alimlerinde açıkça görüyoruz.
İnsan Yayınları
Her ne kadar müslümanlar Aristo’nun kullandığı “kıyas” sözcüğünü kullanmışlarsa da bu Aristo’nunkinden tamamen farklıdır. Aristo’nun kıyasında, akıl üçüncü had vasıtasıyla külli olan hükümlerden cüz’i hükümlere, yahut genel olanlardan özel olanaklara geçmektedir. Oysa müslümanların kullandıkları kıyasta, cüz’i bir durumdan başka bir cüz’i duruma -ikisi arasında onları birleştirecek bir şeyin var olmasıy la- çok dikkatli bir araştırma sonucu geçilmektedir.
Sayfa 41 - külli: tümel / cüz’i: tikel / ikisi arasında tikelleri/cüzleri birleştirecek bir şey: illet (hükmü ortaya çıkartan içkin sebep)Kitabı okudu
Sonsuz bir mekanda son bulması mümkün olan bir mesafeyi nasıl katedebiliriz?
Sayfa 350Kitabı okudu
Reklam
34 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.