Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ali Sarıkoyuncu

Ali SarıkoyuncuAtatürk Din ve Din Adamları yazarı
Yazar
8.3/10
12 Kişi
68
Okunma
7
Beğeni
1.607
Görüntülenme

Ali Sarıkoyuncu Sözleri ve Alıntıları

Ali Sarıkoyuncu sözleri ve alıntılarını, Ali Sarıkoyuncu kitap alıntılarını, Ali Sarıkoyuncu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Milli Mücadele'de din adamları ellerinde silah, beldelerini de korumuşlardır. Isparta’da Hafız İbrahim Efendi DEMİRALAY, Afyon Karahisar'da Hoca Şükrü Efendi, ÇELİKALAY adlarında gönüllülerden alaylar teşkil etmişlerdir. Ali Fuat Paşa bu kuvvetlerden şöyle söz eder: “Anadolu'nun muayyen bir kısmını elde tutabilmenin ilk şartı, başında olduğum 20. Kolordu'nun sahası içinde olan Isparta-Afyonkarahisar-Eskişehir hattını elde muhafaza edebilmekti. Eskişehir'de İngilizler vardı. Eğer Isparta ve Afyon'u muhafaza edebilsek idik, Eskişehir'deki İngilizleri atmak mümkündü. Isparta ve Afyon'da milli kuvvetleri teşkil edebilme faaliyetimize lüzum kalmadı: Bu iki şehrimizde, iki din adamı, başı sarıklı iki mücahit başa geçmişler ve milli kuvvetleri tecrübeli kumandan siyaset ve basireti ile teşkilatlandırmışlar ve ilk anda yadırganacak bir kararla kumandayı da bizzat ellerine almışlardı. Isparta'da Hafız İbrahim Efendi, Afyonkarahisar'da Hoca İsmail Şükrü Efendi...".
Herhangi bireysel yorumu, dine ilişkin yorumu, biz toplumsal, siyasal ve hukuksal zeminde yaygınlaştırırsak orada mutlaka kan çıkar.
Reklam
Konumuzu, Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerinden Albay Hüsamettin Ertürk'ün sözleriyle bitirelim: "... Milli Mücadeleye katılmış herkes, kendi gücü nisbetinde bu savaşta yer almıştır. Bu çetin yılların hikâyeleri, hatıraları ne anlatmakla ve ne de yazmakla öğrenilir. Bilâkis onu her gün bir cepheden tetkik etmek, bir sahifesini çevirmek, burada gizli kalmış kahramanları tanımak, her Türk'e düşen bir vazifedir... Mütareke yıllarının isimsiz kahramanları içine başı sarıklı din adamlarını, imam ve müezzinlerini, kürsü vaizlerini, tekke mensuplarını, medrese hocalarını da ithal (dahil) etmek mecburiyetindeyiz. Bunlar dini mefkûreler sevkiyle Milli Mücadele'nin muvaffakiyetine canü gönülden çalışmışlar, kavlen ve fiilen bu uğurda ellerinden geleni yapmışlardır...
Sayfa 214Kitabı okudu
Denizli Müftüsü Ahmet Hulûsi Efendi'nin Cihad Fetvası
Silahımız olmayabilir, topsuz-tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklâl aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu, mutlak olarak cihad-ı mukaddestir
Softa sınıfının din simarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma muhalifiz ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.
Yunan işgali öncesinde İzmir'de düzenlenen mitingte de İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, vatan sevgisinin imandan olduğunu, İzmir'in asırlardır ezan sesleri yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine katlanmaktansa şerefle ölerek şehadet şerbetini içmenin daha iyi olacağını açıklayarak konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu: Kardeşlerim... Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur'an-ı Kerim'e el basarak benimle birlikte yemin edin...". Rahmetullah Efendi, İzmir Valisi İzzet Bey'in Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine de; "Vali Bey... bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sukûnetle selâmlamış olmanın karasını sürerek Huzur-u İlâhiye çıkamam” diye haykırmıştır.
Reklam
Müdafaa-i Hukuk, bir milletin yaşama hakkının mücadelesini simgeler. Müdafaa-i Hukuk, Türk Milletinin "Ben varım, binlerce yıllık bir tarihin ve bu toprakların sahibiyim" diyen sesin bütün dünyaya duyurulmasıdır. Müdafaa-i Hukuk, hakları, hürriyetleri, namusları ve tarihleri ellerinden alınmak istenen bir toplumun mücadele azmi ve kararlılığıdır. Müdafaa-i Hukuk, hak ve hürriyetleri için bir araya gelenlerin, sırasında canlarını ortaya koydukları mücadele şuurudur. Nihayet Müdafaa-i Hukuk, yeni bir devletin doğuşunun kaynağıdır. Türk’ün dünyaya kendisini savaş alanlarından barış masalarına tanıttığı güçtür. İmandır.
Bilindiği üzere Milli Mücadele'nin ilk günlerinde halk, Mustafa Kemal Paşa'nın da belirttiği gibi “Hakiki vaziyeti anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi...". Böyle bir anda milletin ruhunda ve benliğinde mevcut olan direnme gücünü ateşleyen hocalar, müftüler, din adamları Milli Mücadele fikrinin doğuşunda önemli bir faktör olmuşlardır. Meselâ; ön sözde de belirtildiği gibi Müftü Ahmet Hulusi Efendi, 15 Mayıs 1919 günü düzenlediği mitingte Denizli halkına; “İşgal edilen memleket halkının silaha sarılması dinî bir görevdir" dediğinde, herkes Müftü Efendi'nin etrafında birleşmiştir. Halkla bütünleşen Ahmet Hulusi, Denizli ve çevresinde etkili olmuş ve daha sonraki günlerde Milli Mücadele için önem arzeden hizmetlerde bulunmuştur.
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, kayınpederi Edebâli'yi fetvâ işlerine, bacanağı Dursun Fakih'i de kaza işlerine bakmakla görevlendirmişti. Edebâli'nin vefatı üzerine, Dursun Fakih onun görevini de üstlenmişti.
İstanbul Hükümetleri özellikle Damat Ferit Paşa Hükümeti, Anadolu'daki milli harekatın gelişmesini önlemek için çeşitli yolları denemekten kaçınmamıştır. Nitekim Damat Ferit Paşa Hükümeti, daha Sivas Kongresi'nden önce böyle bir mücadeleye girişmişti. O, Haziran 1919'da vali ve mutasarrıflara gönderdiği telgrafta, milli ordu teşkilinin yasaklandığını bildirerek buna uymayanlara pek insafsız davranılmasını, gerekirse İstanbul Divan-ı Örfi'ye gönderilmesini emretti.
Reklam
Genelkurmay Başkanlığı arşivinde rastladığımız bir belgede, Temmuz 1919'da bir İngiliz subayının Denizli'ye gelerek, oradaki millî hareketin ileri gelenleriyle görüştüğü belirtilmektedir. Belgede başka bilgi bulunmamasına karşın L. Müftüler, anılan tarihte Denizli'ye gelen İngiliz subayının Mr. İblik olduğunu ve babası Ahmet Hulusi Efendi ile görüştüğünü belirtmektedir. L. Müftüler, bu görüşme esnasında geçen konuşmaları da şöyle anlatmaktadır: "Müftü Efendi tarafından kabul (edilen) ...Mr. İblik hemen maksadına girmiş ve demiş ki: -Yunanlılar, İzmir'e İtilaf devletlerinin emriyle çıkmıştır. Binaenaleyh bu hareket onlara karşı demektir. Bundan vazgeçiniz. Hakkınızda iyi olmaz. Miralayın bu sözleri tercüman tarafından tercüme edilince az çok sinirlenen Müftü Efendi sert bir lisanla şu cevabı vermiştir: -Bizim dinimiz "Ve câhidû..." diye emir buyuruyor. Biz cihada mecburuz. Bu cihad kime karşı ve nerede olursa olsun mutlaktır. Biz esir olamayız. Düşmanla çarpışacağız. Müftünün bu sözleri Miralaya tercüme edilince şu şekilde mukabelede bulunmuş: -İngiltere hükümetine de mi? Müftü Efendi: Bizim için hiçbir devletin farkı yoktur. Hangi devlet olursa olsun cevabını vermiştir. Bu cevap üzerine odada soğuk bir hava esmiş, orada heyette bulunan merhum Belevli Yusuf Bey söz alarak, aynı şeyleri daha mülâyim bir dille şöyle söylemiştir; -Miralay cenapları hatırlarlar ki, tarih bizim küçük bir aşiretten büyük imparatorluklar kurduğumuzu yazar. Biz harplerle azalsak yine o hârikayı oluşturabiliriz.
Sayfa 124Kitabı okudu
Türkçe Hutbe Cumhuriyet Öncesi Zaten Tartışılıyormuş
HOCAZADE MEHMET UBEYDULLAH Kavm-ı Cedid Kitabu'l Mevaiz - İstanbul-1912 "Geçenlerde siyasi gazetelerin birinde, bütün Türkiye'de Arap dilinin öğrenilip yaygınlaştırılmasına önem verilmelidir ki, millet hiç olmazsa Cuma günleri okunan hutbeleri anlayabilsin deniliyordu. Bu söz de kalın kafalılık eseridir. Hutbeyi anlamak için bütün Türklere Arapça'yı öğretmekten ise, hutbeyi Türkçe irad etmek (okumak) kadar kolay bir şey tasavvur edilebilir mi? Zaten İmam Azam mezhebince, Kur'an, Hadis ve hutbeyi tercüme caizdir.
Sayfa 84 - Türkiye Diyanet Vakfı YayınlarıKitabı okuyacak
İlk Diyanet İşleri Başkanı: Mehmet Rifat Börekçi
Milli Mücadele lehindeki çalışmalarından özellikle anılan fetvası dolayısıyla M. Rifat, yine metinde değinildiği üzere İstanbulca idama mahkum edilmiştir. Pek tabiidir ki, hakkında alınan idam kararı M. Rifat Efendi'nin Ankara'ya yakınlığını daha da artırdı. Hatta Mazhar Müfit Kansu'nun da tesbit ettiği gibi "Müftü Efendi'yi Mustafa Kemal Paşa çok severdi... Paşa, Rifat Efendi'ye Diyanet İşleri Reisi (Başkanı) iken, her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu. Resmi otomobili yok iken, bir otomobil tahsis ettirmişti". Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan M. Rifat Börekçi’nin milli mücadele tarihimizdeki yeri büyüktür. Yakın tarihimiz daha etraflı olarak incelenirse, onun değeri çok daha iyi anlaşılacaktır.
Sayfa 170Kitabı okudu
Atatürke göre Din Bilginleri ve Din Görevlileri Herşeyden evvel şunu en basit hakikat olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, inhisarı kabul etmez. Mesela din bilginleri, mutlaka aydınlatmak vazifesi bilgilere ait olmadıktan başka dinimiz de bunu kesinlikle meneder. O halde biz diyemeyiz ki, bizde
Din İstismarı
Bunun üzerine şeyhülislam, Padişahı rasathanenin günah olduğu yönünde işlemeye başlar. Sonununda III. Murat'ı "Gökyüzünün sırlarını bulmaya çalışan devletlerin hepsi batmıştır." diyerek ikna etmeyi başarmış ve rasathane 1580 yılında şeyhülislam fetvasına dayanılarak bir gecede yıkılıp, ortadan kaldırılmıştır. Bu rasathanenin yıktırıldığı tarihte çağdaş astronominin kurucularından Kepler henüz 9 yaşında bir çocuktu.
Sayfa 57
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.