Bazilikanın önünde Faslı gençlerle tanışmıştık. Hepsi içmiş, bulut gibi sarhoşlar. Ayaküstü konuştuk, nereli olduğumuzu sordular, İstanbul deyince içlerinden biri sağ yumruğunu kaldırıp iki kere Allâh-u Ekber! diyerek tekbir getirdi.
O an aklıma Hakan Albayrak'ın dizeleri gelip dizildi:
"Her şey bir rüzgara bakıyor ağabey
Bakma esrar çekip mayıştıklarına
Bir gün var ya bu Mağripli çocuklar
Bir gün yakacaklar Paris'i"
Aslında tüm bu sancıların kökeni bilmemekten, öğrenmemekten...
Türkçede iyilikte bulunmak, yardım etmek anlamıyla zihnimizde beliren hayır kelimesinin nasıl olup da kabul etmeme, reddetme anlamında kullanıldığını insanımız kolay kolay kavrayamıyor. Kavrayamıyor çünkü hayır kelimesinin seçme, irade belirtme anlamını biraz unutmuşuz.
Kibar insanlar zamanında bu kelime olumsuz cevabı doğrudan söylememek, irademi beyan ediyorum anlamında kibarca kendisine teklif edileni tercih etmediğini bildirmek için dolaylı olarak kullanılmış.
Habire kusurluların kusurları ile, kötülerin kötülükleri ile dilimizi kirletmeyelim .Dili kirlenenin kalbi de kirlenir. Kalbi kirlenene nasıl Allah dedirteceksin? Nasip mi olur? Öyle kolay mı kardeşim?