Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cemalettin Taşkıran

Cemalettin TaşkıranAna Ben Ölmedim yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
8.6/10
29 Kişi
116
Okunma
10
Beğeni
1.227
Görüntülenme

Cemalettin Taşkıran Gönderileri

Cemalettin Taşkıran kitaplarını, Cemalettin Taşkıran sözleri ve alıntılarını, Cemalettin Taşkıran yazarlarını, Cemalettin Taşkıran yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
pdf kitap (benim, senin, onun, bizim, sizin, onlar için..)
son zamanlarda ağırlıklı olarak yaptığım tarih konulu okumalara ara verip bir süreliğine farklı türlerde kitaplar okuyayım dedim, bu amaçla okumayı düşündüğüm kitapların pdf versiyonlarını telefonuma yüklemeye çalıştığımda 'yetersiz hafıza' şeklinde uyarı verdi.. ben de okumayı düşündüğüm kitapların pdflerinin yarısının telefonda
" 3. Ordu Sarıkamış'tan döndü. Sarıkamış'ı alamamıştı. Ama 3.Ordu bir destan yazmıştı Sarıkamış yollarında. Evet...Bir destan yazmıştı. Ama bu destan kanla yazılmıştı, 80 bin canla yazılmıştı..."
Reklam
144 syf.
9/10 puan verdi
·
12 saatte okudu
Sarıkamış Faciası
Sarıkamış faciasını bir destan gibi görmek tarihten ders almadığımızı söylemektir. Kişisel hırslar, iş bilmez komutanlar 90 bin vatan evladı tek kurşun atamadan donma ve hastalık arasında bıraktı. Su gibi insan harcandı. Sarıkamış faciası Cemalettin Taşkıran'ın romanında hayata dönüyor. Tarihi öğrenmenin en iyi yolu tarihi roman okumaktır. Cemalettin Taşkıran Sarıkamış faciasını akıcı bir dille anlatıyor. Okuyucuyu Allahüekber dağlarına, insan boyu kar içinde yapılan bitmek bilmeyen yürüyüşlere,donmamak için birbirine sarılan sokulan Mehmetçiğin yanına götürüyor. Akıcı dili ve başarılı tasvirleriyle bu romanı herkese tavsiye ederim.
Ölüme Yürüyüş
Ölüme YürüyüşCemalettin Taşkıran · Yeditepe Yayınevi · 201526 okunma
Subaylardan biri koşarak Hafız Paşa'ya geldi. Heyecanlıydı: - Paşam, Erzurum önlerindeyiz... Orduyu getirdik paşam... Orduyu kurtardık... Başardık paşam, başardık... Erzurum'a ulaşmıştık. İçimizde hem üzüntü hem sevinç vardı. Başaramadığımıza üzülüyorduk. Ama kurtuluşumuza da seviniyorduk... Paşa halsizlikten güçlükle konuşarak cevap verdi: - Tamam, tamam... Ordu mu kaldı? Neyi başardık? 118 bin kişilik 3. Ordu'yu 42 bine düşürdük... 80 bin evladımız nerde? Biz geldik... Evet... Ama onlar kar altında... Kar hem kefenleri oldu hem de mezarları... Bize yakışan da onlarla olmaktır... Öksürmeye başladı Paşa, titriyordu. - Hepimiz hatalıydık... Kış'ı hafife aldık... Harbi oyun sandık... Hırs, şan-şöhret aklımızın önüne geçti... Askerliğin gereğini yapmadık. Herkes birbirine yalan söyledi... Olan Osmanlara, Mehmetlere oldu... 80 bin çocuğumuz dağlarda... Onlara bir komutan lazım... Hafiz Paşa heyecanlanmıştı. Sesi de titriyordu artık. Sedyede doğruldu... - Geliyorum çocuklar, dedi, geliyorum...
Sayfa 129Kitabı okudu
440 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
Öncelikle kitabın ilk kısmında Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşında yer aldığı cepheler özet şeklinde gayet güzel anlatılmış. Aslında kitabın başlığını ilk gördüğümde esirlerin bireysel olarak hayatlarından anekdotlarla karşılaşacağımı, ailelerine yazdıkları mektuplardan sık sık örnekler göreceğimi sanmıştım. Ancak akademik bir eser olduğu için doğal olarak durum pek beklediğim gibi olmadı. Yok denilecek kadar az sayıda esir mektubu örneği vardı. Belki de özel mektupların yayınlanmasında bir sıkıntı olabileceği için bu şekilde olmuştur bilemiyorum. Bunun dışında İngiltere, Rusya, Fransa, Romanya ve İtalya gibi devletler tarafından kurulan Osmanlı esir kamplarının herbiri hakkında tek tek bilgilendirme yapılmış. Kapmların kuruluş tarihi, konumu, kaç esirin bulunduğu, yaşam standartları vesaire hakkında detaylı bilgi verilmiş ama her esir kampı için bu bilgiler tekrar tekrar geçince biraz sıkıcı olabiliyor. Kitapta en çok hoşuma giden ve beni şaşırtan kısım ise Rusya’daki Türk esirleri kurtararak İstanbul’a getirmeye çalışan Japon Heymeymoro gemisi oldu. Ancak maalesef gemideki Türk esirlerin Türk-Yunan savaşı nedeniyle başına gelmeyen kalmamış…
Ana Ben Ölmedim
Ana Ben ÖlmedimCemalettin Taşkıran · İş Bankası Kültür Yayınları · 201539 okunma
Kaybedince hemen üzülme çünkü kaybetmekte başarmanın yarısıdır...
Reklam
Savaş devam ederken Sırpların zalim lideri Mladziç bir akşam Aliya İzzetbegoviç'i telefonla arayıp: "Niye kendinizi zorluyorsunuz, savaşı biz kazanacağız, gelin inattan vazgeçin" demiş. İzzetbegoviç de bilgeliği ile şu cevabı vermiş: "Şu anda gökyüzüne kafanı çevir ve bak ne görüyorsun Mladziç? Ayla yıldız değil mi?" "Evet" "O ayla yıldızın yerinde ne zaman haç görebilirsen, ancak o zaman buralar sizin olur." İnşallah Bosna semalarından, Balkan semalarından Ay-Yıldız dünya var oldukça hiç eksik olmaz. Biz buna inanıyoruz.
Sayfa 182Kitabı okudu
Neretva Nehrinin üzerinde yükselen Mostar Köprüsü, Osmanlı medeniyetinin Balkanlardaki sembolüydü. Tarihi köprü, nehrin boynunda bir gerdanlık gibi duruyordu, duruyor... Bu sebepledir ki, Hırvat topçusunun 9 Kasım 1993 sabahı Neretva üzerinde bir beyaz gökkuşağı gibi asılı duran Mostar köprüsüne atış yaparak yıkmaya çalıştığı bir köprüden daha fazlasıdır Mostar köprüsü... Türk'ün oradaki ayak izi, Türk'ün oradaki mührüdür. Bu yüzden Türk'e düşman olanlarda, hınç var, öfke var, hasetlik var...
Sayfa 138Kitabı okudu
Arnavutluk halkı ahlâk yapısı ve yaşayış yönüyle birbirlerine bağlıdırlar. İkinci Dünya Harbine kadar Arnavut halkının çoğunluğu Müslümandı. Komünist yönetim dini inanç ve yaşayışları yasaklandı. Böylece bu dönemde halk dinlerinden koparıldı. Yeni nesiller dinsiz ve ateist olarak yetiştirildi. Bütün ibadethaneler kapatıldı. 2000 cami, mescit ve 100'e yakın kilise yakılıp yıkıldı. Sadece Tiran'da Gazi Etem Bey Camii ile Jirakostra'daki cami yıkılmadı. Bunlar da propaganda amacıyla müze olarak kullanıldılar.
Sultan I. Murad Türbesi
Anlatılanlara göre Türbe, Sultan II. Abdülhamid döneminde de bakımı ve koruması için Buhara'dan Avrupa'ya göç etmiş 'Türbedar' ailesine emanet edilmiş. Türbedarlık babadan oğula geçen bir meslek olduğu için aile yaklaşık 400 yıl boyunca Sultanın mezarını korumuş, kollamıştır. Osmanlı padişahlarının büyük önem verdiği I. Murad Türbesi, 1912 yılında Balkan savaşlarının kaybedilmesiyle harabeye dönmüş. Türbenin büyük bölümünü yıkan ve buradaki eserleri yağmalayan Sırplar, türbenin ziyaret edilmesine de izin vermemiş.
Reklam
440 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Onlarca yıl, içine sürüklendiğimiz 1. Dünya Savaşı’nı, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını, binbir zorlukla sürdürülen kurtuluş mücadelemizi okuduk okullarda… Çanakkale’de yiten bir nesile, Sarıkamış dağlarında daha düşmanla karşılaşamadan donarak ölen vatan evlatlarına, ayağında çarık, üstünde paramparça olmuş kıyafetlerle İstiklal Savaşı’nda
Ana Ben Ölmedim
Ana Ben ÖlmedimCemalettin Taşkıran · İş Bankası Kültür Yayınları · 201539 okunma
Hepsine rahmet dileriz...
"Esirlerimiz yurda dönüşleriyle ilgili iki büyük sıkıntı yaşamışlardır. Bunlardan birincisi dönüş yolunda ve dönüş sırasında çekilen sıkıntılardır. Özellikle Birmanya, Sibirya, Hindistan gibi çok uzak yerlerden getirilen esirlerimiz, uzun gemi yolculuklarında önemli sıkıntılar yaşamışlardır. Ama asıl sıkıntının, özellikle bazı esirlerimiz için, döndükten sonra yaşandığı görülmüştür. Bir kısmı ailelerini bulamamış, bir kısmı varlığını ve yaşadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Esir olduğunu ve esaretten döndüğünü ispatlamak bile, dönen esirlerimize düşmüştür. Çok uzun yıllar, bin bir zorlukla esaret hayatına katlanan ve ülkesine döneceği günün umuduyla yaşayan esirlerimizin çoğuna, vatanlarında, kendi arkadaşları, kendi vatandaşları ve bazı silah arkadaşları, ne yazık ki çok ağır ve çok yaralayıcı ithamlarda bulunmuşlardır. Oysa, dönen esirlerimizin bir kısmı, vatan savunması için tekrar silahı eline almış ve ülkesini işgal edenlere karşı silahlı mücadeleye girmiştir. Bunların arasında yaralananlar vardır, şehit olanlar vardır, tekrar esarete düşenler vardır... Biz bu çalışmamızla vatan savunması sırasında esarete düşen esirlerimize vefa borcumuzu kısmen ödemeye çalıştık. Hepsine rahmet dileriz."
Sayfa 355Kitabı okudu
Sayısını bile bilemediğimiz kahramanlar
"Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirleriyle ilgili çalışmamızda dikkatimizi çeken önemli konulardan biri, esirlerimizin sayısı oldu. Çalışmamızın sonunda, esirlerimizin sayısının tahmin edilenlerin çok çok üstünde olduğunu saptadık. Genellikle 100.000 dolayında yuvarlak rakamlarla ifade edilen esirlerimizin sayısının, gerçekte bunun iki katından fazla olduğu görüldü. Ancak o tarihlerde Osmanlı Devleti sona erdiği ve Türkiye Cumhuriyeti de henüz oluşmadığından, sağlam arşiv kayıtlarına ulaşılamadı. Dolayısıyla esirlerimizin sayısını kesin olarak belirlememiz mümkün olmadı. Esirlerimizin yaklaşık 202.000 dolayında olduğunu söyleyebiliyoruz."
Sayfa 349Kitabı okudu
Evladına sahip çıkmamak
"İstanbul hükümetinin esirlere Almanya ve Avusturya-Macaristan kadar yardım edememesinin bir nedeni ekonomikti. Savaş süresince Osmanlı hükümeti mali yönden kısıtlıydı; savaş gücü Alman mali yardımına bağımlıydı. Bu yüzden ülke var olma savaşı verirken esirlere yüksek bir öncelik verilmiyordu. Hilal-i Ahmer, mali yönden diğer ülkelerin Kızılhaç kuruluşları kadar güçlü değildi. Geri dönen ya da kaçan savaş esirleri, dönüşlerinde yetkililerin kendilerine karşı ilgisiz kaldığını görmüşlerdir. Bazıları esir olduklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır. Diğerlerine soğuk davranılmış ve bunlar gerekli düzenlemeler yapılana kadar parasız beklemek zorunda kalmışlardır. Osmanlı yetkililerin bu davranışı Birinci Dünya Savaşı’na özgü bir olgu değildir. Balkan Savaşı’ndan dönenlerin de benzer bir durumla karşılaştığını biliyoruz."
Sayfa 323Kitabı okudu
"Rusya’da savaş esiri olarak bulunanlardan bazıları modern Türkiye’de önemli mevkilere gelmişlerdir. Örneğin savaşta İngilizlere esir düşen Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay, sonradan sırasıyla Türkiye’nin 4. ve 5. cumhurbaşkanları olmuşlardır."
Sayfa 319Kitabı okudu
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.