Sorular genelde bir geleceğe (veya bir
geçmişe) doğru gerilmişlerdir. Kadınların geleceği, devrimin geleceği, felsefenin geleceği vs. Ama, bu sırada, bu sorular üzerinde dönüp durulurken, hiç farkına varılmayan oluşlar sessizlik içinde işlevlerini yürütürler. Evrensel veya kişisel, tarih terimleri ile çok düşünüldü.
Oluşlar (Devenirs), bunlar coğrafyadır, yönlerdir, yönlendirmelerdir, girişler ve çıkışlardır. Kadınlarla karışmayan geçmişleri ve gelecekleriyle bir kadın-oluş
vardır, kadınların, tarihlerinden, gelişimlerinden ve geleceklerinden çıkmaları için, önce bu oluşa girmeleri lâzımdır. Devrimin geleceği ile aynı şey olmayan bir devrimci - oluş vardır ve bu zorunlu olarak militanlardan geçmez. Tarih felsefesi ile hiç bir ilgisi olmayan ve felsefenin tarihinin hiç bir yere sınıflandıramadığı yerden geçen bir filozof - oluş vardır.Oluş asla taklit değildir, gerçekte adil de olsa, ne bir modele, ne de tıpkısı gibi yapılmaya benzer. Ona
doğru gelen, ya da bir şeyin gelmesi gerekli olan, ondan yola çıkılan bir terim yoktur. Ne de birbirleriyle değiş tokuş yapan iki terim vardır. «Oluştuğun ne?»
sorusu özellikle aptalcadır. Çünkü biri oluşmaktaysa oluştuğu şey de en azından kendisi kadar değişmektedir. Oluşlar ne taklit görüntüleri, ne de benzeşmelerdir, ama ikili kapmalar, paralel olmayan evrimler, iki saltanat arası düğünlerdir. Düğünler daima doğaya karşıdır. Düğünler bir çift’in tersidir. İkili işleyişler yoktur: soru-cevap, erkek - dişi, insan - hayvan, vs. Böyle de olabilir, bir söyleşi yalnızca bir oluşun bıraktığı izdir.