Doktor sokağa, sokaktaki insanlara, evlere, gökyüzüne, sonra da sevdiği kadına baktı. Serpilmekte olan bu zorlu yeni yaşama ve onu yaratacak olanlara çoşkulu bir inançla bağlanmış olduğunu duyumsadı. Yüreği, Arturo Marquez’in iki numaralı Danzon’unu dinler gibi çarpıyordu.
…..
Pek çoğuna önemsiz gibi görünebilecek, insan yaşantısında kısacık bir ana denk düşen, ancak hayatla derinden ilintili küçücük dokunuşların ne denli önemli olabileceğini biliyordu. Her şey uzun bir sabır ve çalışmayla akıp aynı denizde biriktikten sonra devrim küçük insanın son irade kırıntısında saklı bir fırtına olabilirdi pekâlâ.
Koca bir ülkenin sessiz bir kabulleniş içinde giderek solarak, utanarak, bir süre sonra utanmayı da unutarak, çürüyerek yaşayıp gideceğine neredeyse ikna olacaktık.
"İnsanoğlu ne tuhaf," diye düşündü, “küçücük şeylere koskoca anlamlar yükleyip karşısındakini de buna ikna ediyor. Satın al, sahip ol, tüket, tekrar satın al, yenisini, daha iyisini, bir üst modelini...”
"... halkımızı tam bağımsız bir ülke için mücadeleye çağırıyoruz!”
O yaz ayının sonuna kadar her gün aynı yerde bir ses direndi yürüyen, duran, kaçışan, bekleyen, koşuşan gölgelerin duymazlığına esir kente.