Geceleri severdim ben,
toksik vurguları,
uzun acımasız Shakespeare tiradlarını.
Zamanla değişiyor insan.
Şimdi kapanıyorum karanlığa,
dört bir yana mum dikmezsem derin uykulara gidiyorum.
Sayfa 78 - Yapı Kredi Yayınları - 2.Baskı - İstanbul - Aralık 1998Kitabı okudu
Bir kitabın alınması ile okunmasını birbirine karıştırmamalıyız. Ortalama okurun kişisel kütüphanesi bir iletişim mezbahasıdır. Nice alınmış ama okunmamış (okunamayacak) kitap onların raflarında ölü bekler.
Bir yer: Bilmiyordum nereden geldiğimi. Bir yer: Bilmiyordum nereye gideceğimi. Gidiyor muydum.
gidecek miydim, var mıydı gidebileceğim bir yer: Bundandı şüphesiz kurup bozduğum onca ayrıntılı paftaya yansıyan vahalar ve çöller.
Atlas, yorgun düştüğünde, sırtındaki dünyayı boşluğa yuvarlayabilir. Oysa, çelişki bu ya, Atlas, eninde sonunda sırtında taşıdığı dünyanın dışında değildir.
Yeni öğrendim: Zebraların çizgileri, tıpkı insanların parmakizleri gibi, hep farklı olurmuş. ("Ayna" da da söylemiştim: Pek çok şeyi yazarken öğreniriz. Yazmak, içeride ve dışarıda, bilgilenme sürecini katetmektir bir yandan da. Yazı'nın, yazın' ın bilgi verip vermediği sık sık tartışılır da, öteki kutba bu açıdan bakılmaz. Bir noktadan sonra başlarız yazmaya; kafamızda bir imge, bir terkip taslağı, tasarı/m denklemi vardır – yolda, yolalırken, yol olşuştukça, yolumuzu oluşturdukça önceden toplanmışlara eklemeler yaparız. Bir işaret bir başkasını, baikalarını çağırır. Sapaklarda oyalanmayan, çağrıya kulak asmayan yazar var mıdır bilmiyorum, ben oyalanırım. Biraz da yanyana yazma özelliği, sarmal labirentlere sürükler beni. Okuduklarım, gördüklerim, bende toplananlar yavaş yavaş kendi eklemlenme aritmetiklerini bulurlar. Herşeyi bilsek, bilebilsek – bu, belki de yazmak, yazmayı sürdürmek için sağlam bir gerekçe bırakmazdı elimizde, diyorum).