Bu coğrafya insanı genelde, " seçmemeyi seçmek" cesaretinden yoksundur. Toplumsal ölçekte bir aydınlanmanın yaşanmadığı özgür bireyin oluşmadığı bu coğrafyada insanlar da seçmeyi seçer.
Örneğin hepsini denediği ve hiçbir umudu olmadığı halde, defalarca denediği partilere oy vermeyi sürdürür. Ve tercihini hep seçmekten yana yapar. Bu partilerin hiçbirini seçmemeyi, yani seçmemeyi seçmeyi bir an olsun aklına getirmez.
Belkemiksiz bir anlayış egemendir toplumda. Bu anlayış kendisini "kötünün iyisi", "hiç yoktan iyidir" vb... gibi sözler açığa vurur.
Bu belkemiksiz anlayış, seçeneklerden birini tercih etme, - kolay olanı- ve yetinme felsefesi üzerinde şekillenmiştir.
İnsan, her zaman iki kötü seçenekten birisini tercih etmek zorunda değildir. Böyle durumlarda, zor olan, şeçmemeyi seçmektir. Seçmemeyi seçmek, bir kaçış değil, bir mücadele biçimidir. Bu coğrafyada, seçmemeyi seçmek, reddetme kültüründen geçer.
Seçmemeyi seççtiğimiz gün biraz daha özgürlüğe yakınlaştığımız gün olacaktır.
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üzerine yazdığım her şiir
kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı bilmenin...
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, nesnelere insan ilişkilerinden daha fazla değer biçiyoruz. Kapitalist sistemde, insan da metaya dönüştürülmüştür. Hatta bu sistemde insan bir vidadır, basit bir nesnedir. Kendi hayatına iradi müdahale etmekten uzak olduğu gibi, toplumsal hayata da ilgisizdir.
Kırk yıllık bir dostluğu bile, işlevini yitirmiş bir nesne nedeniyle gözümüzü kırpmadan bozabiliyoruz. Bir dostumuza bir nesneyi ödünç veriyoruz, o nesneye en küçük bir zarar geldiğinde açıyoruz ağzımızı, yumuyoruz gözümüzü. Ve dostluğumuz son derece ucuz bir nesneden daha değersiz bir hale düşürüyoruz.
Bukowski bir kitabında, " Bu dünyaya iyi bir yazar beş yüz yılda bir gelir. Ve ben o değilim. " der. Dostoyevski ise, bu dünyaya beş bin yılda bir gelen yazarlardandır.
Yarışmalar toplumuna dönüştük. Öyle bir insan tipi yaratıldı ki, köşeyi en kısa yoldan nasıl döneceğini düşünüyor ve buna ulaşmak için, kendi içinde var olan o birkaç gram değeri de ayakları altında çiğniyor. Artık insanlar özel hayatlarını pazarlıyor ( satmaya başladı).
İnsan bazı durumlarda hani ellerini nereye koyacağını bilemez ya, duyguların taşıyıcısı yürek de böyledir zaman zaman. İnsan bazen duygu yoğunluğu yaşar ve böyle durumlarda yüreğini nereye koyacağını bilemez.