Bir erkek becerilmek istemediğinden değil, kadın yazara tahammül edemediğinden de değil, en kibarı, aklı başında, entelektüel deneyime sahip olanı bile uzak durma eğilimindedir kadın yazarın anlattıklarından. Zaten ne kadardır ki kadın yazarlar? Tamamlanmamış sözleri, eksiltilmiş anlatımları, bedenlerinin arzularıyla bir tutarlar. Neden mi? Pek çoğuna göre ve genellikle kadınlar gerçek bir orgazma erişemezler de onun için. Bu ayrı konu, ama şu gerçek ki, bir erkek okur kendini asla satırlarda aramaz, çünkü dünya onlar için okunup tüketilemeyecek kadar geniş bir alandır. Bir kadın her zaman her yerde okuyabilir: Yatakta, otobüste, durakta, sevişirken, yürürken. Sayfaları görmese de zihni, ruhu okumaya devam eder. Sen de böyle mi okursun?
Durup dururken, "Ben hep uzun yol kaptanı denizci babamı bekledim," dedi, "annem pes etti ama ben etmedim. Her defasında baban artık dönmeyecek, dediyse de ona inanmadım. Babam giderken bir yanımı da alıp götürmüştü."
Olağanüstü hiçbir detay yoktu Alin’le tanışma biçimimizde, hatta yenilik de. Yüzlerce kez tekrarlanmış, sıradan tümcelere eşlik eden görüntüler. Göz kırpması kadar geçen sürelerde belleğe yerleşiveren, toplumsal yanımızın gücünü ortayı koyan doğallığa saklanmış biçimli pozlarımız, ilişki denilen bahçedeki söğüt ağacının dallarına hafıf bir esintiyle yapışmış, hangi görüntüyü verdiğimizi bilmediğimiz portrelerimizden ibaret bir yakınlık, hepsi bu.
Yerine göre kurt, yerine göre kuzu olacaksın; gökyüzü uçsuz bucaksız bir âlem, sen minik ama yürekli bir kuş, sayısız kuşun arasında enginli yüksekli uçmayı bileceksin...