"Yürümeyi öğrendim, o zamandan beri bırakıyorum kendimi koşmaya. Uçmayı öğrendim, o zamandan beri yerimden kımıldamak için itilmeyi beklemiyorum.
Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi altımda kendimi görüyorum, şimdi bir tanrı bende dans etmekte."
"Ben, gönlü dolup taşanı severim, öyle ki kendini unutur ve her şey onun içindedir; her şey onun batışı olur böylece. Ben, özgür ruhlu ve özgür yürekli olanı severim; böylece kafası, yüreğinin içi yalnız olur, ama yüreği batmaya zorlar onu."
"Duygular vardır yalnızları öldürmek isteyen; başaramazlarsa öldürmeyi, o zaman kendileri ölmek zorunda kalırlar. Fakat yeter mi senin gücün katil olmaya?"
Tüm asil ahlak, utkulu bir kendini "evetleme"den doğarken, köle ahlâkı en başından "hayır" der dışardakine, "farklı olana", "kendinden olmayana": ve bu "hayır", onun yaratıcı edimidir. Değer belirleyen bakış açısının bu tersine dönüşü -kendine dönmek yerine bu zorunlu dışa yönelim -hınca özgüdür: köle ahlakı oluşmak önce ilkin hep bir karşı ve dış dünyayı gereksinir, fizyolojik bir terim ile söylersek, en ufak bir eylemde bulunabilmek için bile dış uyarımlara gereksinim duyar, -eylemi temelinde bir tepkidir.
Kötülükleriniz değil, birçok iyiliğiniz bana bulantı veriyor. Ah sizin de bu solgun suçlu gibi bir deliliğiniz olsa da o yüzden boş yere harcansanız. İsterdim ki vahşetiniz gerçek bağlılık veya adalet olsun. Halbuki sizin erdeminiz sadece uzun yaşamak ve acınacak bir rahata kavuşmak içindir.
Ben, nehir kıyısında bir parmaklığım. Tutunabilen bana tutunsun. Ama ben sizin topal değneğiniz değilim.
Zerdüşt, böyle buyurdu.
Bizim insana karşı tiksinmemize yol açan ne bugün? -insan bize acı veriyor çünkü, buna şüphe yok. Korku değil; insanda korkulacak hiçbir şeyin kalmamış olması daha çok; ön planda "insan" denen solucanların kaynıyor olması; iflah olmaz vasatlıktaki, yürek daraltıcı " "evcil insan"ın, kendisini şimdiden varılacak hedef ve doruk noktası olarak, tarihin anlamı olarak, daha "üstün insan" olarak duyumsamayı öğrenmiş olması -pis kokuları bugün Avrupa'yı sarmak üzere olan kusurlular, hastalıklılar, bitkinler, içi geçmişler yığınından ayrıldığını hissettiği ölçüde, bu yüzden de en azından görece kusursuz olduğu, hiç değilse hâla bir yaşam becerisine sahip olduğu, hiç değilse, yaşamı evetlediği ölçüde kuşkusuz bir hakkının olması böyle duyumsamaya...