Henry Kissinger

Diplomasi yazarı
Yazar
8.6/10
157 Kişi
701
Okunma
111
Beğeni
12bin
Görüntülenme

En Eski Henry Kissinger Sözleri ve Alıntıları

En Eski Henry Kissinger sözleri ve alıntılarını, en eski Henry Kissinger kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1885’te Birleşik Devletler üretimde dünyanın en büyük sanayi gücü olarak Büyük Britanya’yı geçmişti. Yüzyılın başlangıcına kadar Birleşik Devletler, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan, Rusya, Japonya ve İtalya’nın hepsinden daha fazla enerji tüketiyordu.{17} İç savaş ile XX. yüzyılın başı arasındaki devrede, Amerikan kömür üretimi %800, çelik ray üretimi %523, demiryolu uzunluğu %567 ve buğday üretimi %256 oranında artmıştı. Göçler de Amerika’nın nüfusunun ikiye katlanmasını sağladı. Ayrıca büyüme sürecinin gittikçe hızlanması da bekleniyordu. Hiçbir ülke, bunu küresel etkiye çevirmeye çalışmadan böyle bir büyüme yaşamamıştır.
1890 yılına kadar, Amerikan kara ordusu, dünyada, Bulgaristan’dan sonra 14. sırada geliyordu ve Amerikan deniz kuvvetleri de, Amerika sanayi gücü İtalya’nın 13 katı iken, İtalya’nınkinden küçüktü. Amerika uluslarası konferanslara katılmayan ikinci sınıf devlet işlemi görüyordu. Bir ülke, Amerika gibi iç savaş sonrası sahip olduğu güç düzeyine geldikten sonra, bu gücünü uluslararası arenada önemli bir pozisyona dönüştürmek arzusuna sonsuza kadar direnemez. 1880’lerin son yıllarında Amerika, deniz kuvvetlerini kuvvetlendirmeye başladı ki, deniz gücü 1880’de Şili, Brezilya ve Arjantin’den küçüktü.
Reklam
Roosevelt, etkisini küresel çapta hissettirmenin Amerika’nın görevi olduğunu ve Amerika’nın dünyayla ulusal çıkarları çerçevesinde ilişki kurması gerektiğini ısrarla savunan ilk başkandır. Kendinden öncekiler gibi Roosevelt de Amerika’nın dünyada hayırlı bir rol oynadığına inanmıştı.Amerika, çıkarları başka ülkelerin çıkarları ile çatıştığı zaman, üstün gelmek için kendi gücünü kullanmak zorundaydı.
Roosevelt, o dönemin emperyalist doktrinlerinden yararlanarak, Monroe Doktrini’ne en müdahaleci yorumu getirdi. Roosevelt, Monroe Doktrini’nin “doğal bir sonucu” olarak 6 Aralık 1904’te “bazı uygar uluslar” için genel bir müdahale hakkı yarattı ki, Batı Yarımküresi’nde bu hak yalnız Birleşik Devletler’e aitti: “... Batı Yarımküresi’nde Birleşik
Batı Avrupa’da, papa ile imparator arasındaki olası ve zaman zaman da fiili anlaşmazlık, modern demokrasinin temeli olan anayasacılık ve kuvvetler ayrılığı prensibi için gerekli şartları yarattı. Bu durum, çeşitli feodal yöneticilerin, çatışan taraflardan bedelini alarak, özerkliklerini artırmalarına olanak tanıdı. Sonuçta bu durum dukalıklar, kasabalar, şehirler ve piskoposluklar şeklinde parçalara bölünmüş bir Avrupa’nın ortaya çıkmasına neden oldu. Her ne kadar teorik olarak bütün feodal lordlar, imparatora sadakat göstermek zorunluluğunda iseler de, uygulamada bildiklerini okudular. Çeşitli hanedanlar, tahtta hak iddia ettiler ve merkezi otorite hemen hemen ortadan kalktı, imparatorlar, bunu gerçekleştirme güçleri olmadığı halde, eski evrensel yönetim hayalini bırakmadılar. Evrensel Kilise’nin birer parçası olmaya devam etmekle birlikte, kanatlarda kalan Fransa, Büyük Britanya ve İspanya ise, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun otoritesini kabul etmediler.
Avrupa'nın ilk ulus devletini kuran Fransa'nın bu politikasının baş aktörü, asla tahmin edilemeyecek birisiydi: Kilise’nin bir prensi, Armand Jean du Plesis, Kardinal Richelieu, 1624-1642 yılları arasında Fransa’nın başbakanı. Kardinal Richelieu’nün ölüm haberini alan Papa VII. Urban’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Eğer Tanrı varsa, Kardinal Richelieu’nün hesabını vereceği çok şey olacaktır. Yoksa... o zaman başarılı bir yaşamı olmuştur.”{58} Mezar kitabesi olabilecek bu söz, zamanın temel tabularını görmezden gelerek ve gerçekte onları aşarak büyük başarılar elde eden bu devlet adamını şüphesiz memnun ederdi.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.