Açıkçası kitabın baştan sona tek bir paragraftan, monologtan oluştuğunu görünce yorucu bir okuma olabileceğini düşünmüştüm. Tahmin ettiğimin ötesinde bayağı akıcı ve inanılmaz keyifli bir okuma süreci oldu.
Zamanında ülkesinden iğrenerek kaçmış Vega, Kanada'ya gidip yeni bir hayat kurar kendine. Ona eski yaşamını anlatan her şeyi silip atmaya çalışır hayatından. Adını bile. Ülkesine, El Salvador'a bir daha dönmemeye kararlıdır. Ta ki annesinin ölümüne kadar. Cenaze ve miras işleri ile ilgilenmek üzere yeniden o "pislik yuvası"na dönmek zorundadır. Ülkesinde tek sevdiği kişi olan arkadaşı yazarımız Moya ile bir akşam barda buluşurlar ve ona içindeki tüm tiksintiyi kusar. Toplumun gericiliği, yozlaşmışlığı, cahilliği, politikası, kültürel yapının hangi unsuru varsa ona iğrenç gelen her şeyi anlatır.
Yazarın anlattığı çoğu duruma biz de ortak olduğumuz için belki, o tiksintisini anlattığında ben rahatlıyordum, terapi etkisi misali. Bazı yerlerde de cidden kusacak duruma geldim. Genelev muhabbetleri gibi. Yaşadığı durumlardan kaynaklı ve çoğu haklı olan tiksintisinde bazen de katılmadığım noktalar oldu. Çocuklardan ve tüm güzelliklerden nefret etmesi... Kendini tamamen soyutlamış, hiçbir şeyden zevk alamayan bir karakter okuyoruz. Dolayısıyla sevdiği pek de bir şey yok.
Kitap beklentimin üzerindeydi. Birkaç saatte bitiveren, okurken her duyguyu net bir şekilde hissettiren güzel bir kitaptı.