Josaphat Barbaro

Anadolu'ya ve İran'a Seyahat yazarı
Yazar
7.8/10
9 Kişi
37
Okunma
0
Beğeni
1.382
Görüntülenme

En Eski Josaphat Barbaro Gönderileri

En Eski Josaphat Barbaro kitaplarını, en eski Josaphat Barbaro sözleri ve alıntılarını, en eski Josaphat Barbaro yazarlarını, en eski Josaphat Barbaro yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Daha önce söylediğim gibi, “tertari” para anlamındadır. Şimdi, Tetari’nin tam olarak “beyaz” manasına geldiğini iyice hatırlıyorum. Bundan gümüş para anlaşılıyor. Yunanlıların paraya beyaz anlamına gelen “Aspri” dedikleri gibi, Türkler de beyaz anlamına gelen “Akçe” derler. Venedikliler geçmişte ve günümüzde paranın bir çeşidine Bianche derler; İspanya’da da Bianche denilen bir para vardır. Öyle görünüyor ki bu isimlendirme -bir kelimenin sadece belli bir anlamda söylenmesi- birkaç milletin dilinde var.
Tana'ya dönerken şehrin kapısına vardığımda, şehrin oldukça güzel burcuna gözüm takıldı. Dikkatle aynı burca bakan bir Tatar tüccara "Ne düşünüyorsun? Acaba bu burç güzel bir şey değil mi?" diye sordum. O gülümsedi ve "Her kim burç inşa ediyorsa korkuyordur." diye cevap verdi.
Reklam
120 syf.
9/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
1400'lü yıllarda doğuya seyahat eden Josaphat Barbaro'nun bu eseri iki kısımdan oluşur. İlk kısım kendi ticari işleri için uzun yıllar bulunduğu Karadeniz'in kuzeyinde Kırım, Kazan, Astrahan, Moskova gibi bölgelerde yaşadığı zamanı anlatır. Dönemin Türk-Tatar toplumu ile ilgili ilginç bilgiler verir. İkinci kısımda ise Fatih Sultan Mehmet'e karşı ittifak arayışında olan Venedik'in elçisi olarak Akkoyunlulara gider. Doğu Anadolu, Kafkas ve İran coğrafyasını gezer. Dönemin hem siyasi hem de toplumsal yapısı hakkında güzel bilgiler verir. Merak edenlere tavsiye ederim.
Anadolu'ya ve İran'a Seyahat
Anadolu'ya ve İran'a SeyahatJosaphat Barbaro · Yeditepe Yayınevi · 201637 okunma
İnsanoğlunun gücü o kadar acizdir ki, dünyanın mühim bir kısmını görebilmiş olan çok az kişi bulunabilir.
Onlardan bazılarına, bozkırı geçerken ne yediklerini sorduğumda, bana “Bir insan açlıktan niçin ölür?” diye sorup “Eğer benim hayatta kalmak için çok az bir şeyim olsa yeter.” dediler. Doğrusu bu kavim, otları, bitki köklerini ve ele geçirdikleri her şeyi yemekle işlerini çok iyi görüyorlardı. Tuza ihtiyaçları yok. Eğer tuzdan tadarlarsa ağızları öyle yanıyor ve tatsızlaşıyor ki bu yüzden içlerinden bazıları ölüyor. Bu tür maddeler genellikle kanlı ishale sebep oluyor.
Bu kavmin ileri gelenlerinin hepsi, cesur ve güçlü kişilerin zümresindendir. Onlardan bazıları Tülü Bagatur sıfatı ile diğerlerinden ayrılırlar. Bu kelimenin manası “Deli Bahadır” veya “Eşek Bahadır”dır. Kadir ve kıymeti, tıpkı bizim Zeki Petros, İyi İşli Polis şeklindeki vasfetmemiz gibi, “akıllı” ve “güzel” vasıflarıyla övülür. Bu “Deli Bahadır”lardan pek çoğu savaş veya çatışmalarda canlarını hiçe sayarlar, hiçbir tehlikeden korkmazlar. Hattâ, korkusuzca ve akılsızca ileri saldırıp kılıç savururlar. Nitekim korkaklar da onlardan örnek alıp savaşta cesaretli davranırlar. Bana göre bu Deli Bahadır unvanı onlar için oldukça uygundur. Çünkü onlar arasında -ahmaktan başka- yiğitlik veya bahadırlık unvanına layık kimse görmedim. Zira, size soruyorum, bir kişinin dört kişiye karşı savaşması ahmaklık değil midir? Bir hançer ile birkaç kılıca karşı savaşa gitmek delilik değil midir?
Reklam
45 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.