1902 yılında Urfa’nın önde gelen ailelerinden birinde dünyaya gelen Kemâl Edîb Kürkçüoğlu’nun kulağına ismi Suût Kemâl Yetkin’in babası, Şeyh Safvet Kemâleddin tarafından kulağına okundu. Nüfusa Mehmed Kemâl diye kaydedilmesine rağmen daha ziyade Kemâl Edîb ismini kullanmıştır. Babası Osmanlı Meclis-i Mebusan Urfa Mebusu Ömer Edîb Bey; annesi Suyolcu Ali Paşa’nın ahfadından İstanbul Temyiz Mahkemesi azası Eğinli Dardağanzade Ahmed Nazif Bey’in kızı Sıdıka Hanım’dır. Nesebi Gavs-i Azam Abdülkadir Geylani’ye dayanmaktadır. Aile adı soyadı olarak kullanılması yasaklandığı bir dönem “Ünsel” soyadını almış, 1950 sonrası “Kürkçüoğlu” soyadını kullanmaya başlamıştır.
Eğitimi
Urfa İrfaniye Mektebi’nde başladığı ilk eğitimini İstanbul Menba’ul-İrfan Mektebi’nde, orta öğretimini Urfa Rüşdiyesi, Vefâ Sultânîsi ve İstanbul Dâr’ül-muallimîn’de tamamladı. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Klasik Şark Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde tamamladı. Bu dönemde Naim Hâzım Onat, Necati Hüsnü Lugal’ın öğrencisi oldu. Mehmed Fuad Köprülü, Ali Nihad Tarlan’dan da istifade etti. Modern eğitim ile birlikte klasik tedrisata da devam eden Kemâl Edîb Bey, cami derslerine devam ederek dini bilgisini arttırdı. Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi, İngilizcesini geliştirdi.
Şairliği
Lise yıllarından itibaren şiir yazan Kemâl Edîb Bey, ilk gazellerini 1918 yılında 16 yaşındayken Tarih ve Edebiyat Mecmuası’nda Ra’di mahlasıyla yayınlamaya başlamıştır. Edebi kültürünü daha çok babası Ömer Edîb ve amcası şair Osman Remzi Bey’e, ayrıca Millet Kütüphanesi kurucusu Ali Emirî Efendi’ye borçlu olduğunu dile getirmiştir. Tam anlamıyla bir klasik divan şairi olan Kürkçüoğlu, daha sonraki manzumelerinde Kemâl mahlasıyla gazel, kaside, rubai, mersiye, hiciv, tehzil gibi klasik şiirin şekil özelliklerini kullanarak şiirler kaleme almıştır. Sağlığında yazdığı şiirleri toplayıp kitap yapmaktan çekinen şair, “yüz okuyup bir yazmalı” diyerek şiirlerini bastırmamıştır. Bu yüzden divan olacak kadar şiirleri birkaç dostunun elinde dağınık bir hâlde kalmıştır.
Naatı
Kemâl Edip Kürkçüoğlu hayatı boyunca devamlı aşkı ve bu aşk yolunda yürüyenlerin tarihini anlatmasına rağmen, bu kutlu kervana bir türlü maddi yüklerini atıp manen katılamamıştı. “Aşk aranmakla bulunmaz, ama bulanlar hep arayanlar olmuştur” sözü tekrar tecelli etmiş, Kemâl Edîb Bey’in gönlündeki mana perdesi aralanmaya başlamıştı. Bir ilahi neşve ile Mahmud Sami Ramazanoğlu’na intisap edip bende olmuş, nice yıllardır içindeki mana hazinesi ortaya çıkmıştı. Bu intisaptan sonra şeyhine aşk dolu şiirler, methiyeler yazdı. Yılların ağır yükü, köy köy, şehir şehir gezip yaptığı hocalık hizmeti bedenini haylice yıpratmış; yer yer nükseden bazı hastalıklar artık cem olup bedenini istila etmeye başlamıştı.