Ortaçağ düşüncesi modern sanat ve sanatçı düşüncelerinden uzak olduğu kadar modern estetik kavramlarından da uzaktı. Bu durum ortaçağ insanının çizgi, biçim ya da renkteki güzelliği görmediği ya da uyumdan, kafiyeden ya da benzetmeden zevk almadığı anlamına gelmiyor. Sadece görünümün içerik ve işlevden sistematik olarak ayrılmadığını ifade ediyor. Örneklersek, şiir hala öğretme ve zevk verme ikili işlevi (Horatius) çerçevesinde algılanıyordu. Keza Batı kiliselerinde tasvirlere izin verilmesinin ana gerekçelerinden biri de didaktik işlevleriydi. Müzik hala esasen metinlere eşlik etmek üzere kullanılıyor ve hatta dinsel olmayan müzik bile büyük ölçüde toplumsal işlev bağlamında değerlendiriliyordu.
Önümüzde üç tür eser var; Tanrı'nın eserleri, doğanın eserleri ve son olarak doğayı taklit eden marifetli ustaların eserleri. Tanrı'nın işi yaratmaktır... doğanın işi (yaratılanları) fiiliyata dökmektir... ustaların işi ise doğada oraya buraya serpiştirilmiş olan şeyleri bir araya getirmektir. İnsan çıplak ve silahsız olarak doğmaktadır... doğduğunda çoğu şeye sahip değildir... insan aklı ancak sahip olmadığı bu şeyleri icat etmekle parıldıyor. Buradan binbir çeşit resim, dokumacılık, yontmacılık ve dökümcülük eseri ortaya çıkıyor, öyle ki bizler yalnızca doğayı değil aynı zamanda ustaları da hayranlıkla izliyoruz.
Hugh
Bugün neredeyse her şeye "sanat" diyerek işin içinden sıyrabilirsiniz. Sanat sayıları şeylerdeki bu patlamanın sebeplerinden biri, bizzat sanat dünyasının "sanat"la "hayat"ın yeniden birleştirilmesi hakkındaki eski temayı gündemine almış olmasıdır.