Brezilyalı yazar Martha Batalha, Bir Kadının Görünmez Yaşamı‘nda 1940-1960 yılları arasında Rio de Janeiro’da yaşayan iki kız kardeşin öyküsünü kurgunun odağına yerleştirerek, kadın olmakla ilgili muazzam bir eser ortaya çıkarmış. Kurgunun odağına yerleştirerek diyorum çünkü kitaptaki yan karakterlerin de her biri çok derinlikli ve detaylı yansıtılmış, dolayısıyla kitapta aslında birçok kadının gerçekçi hikayesini okuyoruz. Bu kadınlar aslında sıradan hayatlar yaşayan kadınlar, Batalha da sıradan trajedileri anlatıyor. Fakat konuya çok gerçekçi, bütünlüklü ve derinlikli yaklaşmış ve keskin mizahını eleştirel bir dille birleştirerek sürükleyici, akıcı ve oldukça vurucu bir roman çıkarmış ortaya. Kadınlara dayatılan toplumsal cinsiyet rolleri ve bunların kadınların hayatında nelere yol açtığından tutun da, sevgisiz ve mutsuz kadınların bu tatminsizlikleriyle baş etme yolu olarak hemcinslerini mutsuz etmeyi seçmesine ve bir kadının çocuğuyla tek başına var olma mücadelesine kadar kadının toplumla, karşı cinsle, ailesiyle ve hemcinsleriyle ilişkileri ve bu ilişkilerdeki dinamiklere dair her şeyin dahil edildiği muazzam bir kitap. Bu kadar tanıdık, bildik meselelerin böylesine etkileyici anlatılması beni yazara hayran bıraktı. Yaş, sınıf, kültür fark etmeksizin her kadına dokunacağını düşündüğüm, benim de çok etkilenerek okuduğum bir kitap oldu. Mutlaka tavsiye ederim.
İki kız kardeş, birbirinden oldukça farklılar. İkisi de zeki ama... Nasıl demeli? İlgi alanları biraz farklı.
Biri (ki o Euridice) içinde iki karakter barındırıp; genelde ‘uysal ve kişilerin istediği gibi olan yanını’ seçerken; diğeri (o da Guida) ise ailesini geride bırakıp, sevdiği adamla kaçmayı seçiyor.
İki kız kardeşin en büyük ortak özelliği
“Bir Kadının Görünmez Yaşamı” Brezilyalı yazar Martha Batalha’nın ilk romanı. Eser, farklı dillere çevrilmiş, “Görünmez Yaşam” adıyla sinemaya da uyarlanmış ve Cannes film festivalinde büyük ödüle layık görülmüştür.
Gerçek hayattan beslenen roman 1940’ların Brezilyasının kültürel yaşamından izler taşıyor.
Olaylar başkarakter Euridice Gusmao ve ablası Guida Gusmao’nun yaşamları etrafında gelişiyor. Aslında kitapta yüzyıllar boyunca devam eden kadın mücadelesinin hikâyesi anlatılıyor. Kabuğunu kırmaya çalışan, varolma mücadelesi veren, erkek egemen toplumda yazgısını yaşamaya mahkum edilen kadınların hikâyesi... Bir yanda kadınların hayalleri öte yanda içinde bulundukları toplumun beklentileri Martha Batalha’nın güçlü gözlemi ve ironik dili ile satırlara dökülüyor.
O dönem toplumunda bir aile için en büyük mesele kızlarının iyi bir evlilik yapabilmesidir. Kadının en önemli görevi de iyi bir ev hanımı olup kendini eşine ve çocuklarına adaması...
Ne yazık ki aradan yıllar geçse de toplumlar farklılık gösterse de kadına biçilen hayat tarzı
çok da değişmiyor.
“İşin doğrusu, Euridice çok zekiydi. Doğru denklemleri verdiğiniz taktirde köprü tasarlayabilirdi. Elinin altına bir laboratuvar verin, size aşı bulurdu. Boş sayfalar verin, klasikler yazardı. Ama onun yerine kendisine kirli çamaşırlar veriliyor, Euridice de bunları çabucak ve tertemiz yıkadıktan sonra kanepeye oturuyor, tırnaklarına bakıp ne düşünsem acaba diye düşünüyordu.” s.14