Mart 2017’de Instagram’da yayın yapan Gıda Dedektifi proje yürütücüsü olan Musa Özsoy, Şehir Plancısı olup, şehirleşme sonucunda ortaya çıkan ve gün geçtikçe gelişen gıda endüstrisinin yediğimiz ve içtiğimiz üzerindeki etkilerini araştırmakta, paketli gıdalar başta olmak üzere gıdaların içerik ve besin değerleri hakkında bilgi paylaşımı yapmaktadır.
İçerik bilgilerini okurken bilmemiz gereken en temel ve basit bilgi şudur, ilk yazılan en çok olandır. Yani içerikte, ilk sırada ne varsa bilin ki; üründe en fazla o vardır.
Fruktoz yüklü bir gazoz ile alkol içeren bira arasında yapılan karşılaştırmada her ikisinin de karaciğer metabolizmasında benzer etkileri olduğunu göstermektedir.
Maalesef gıda endüstrisi bu süreçlerde ne hayvan ne de insan sağlığını yeterince gözetiyor. Sadece üç temel hedefe odaklanıyor; daha çok üretmek, daha çok tükettirmek ve daha uzun süre bozulmadan saklamak.
1954 yılı Kasım ayında İhsan Kaplayan'ın kaynak gösterildiği ve Muzaffer Sarısözen tarafından bestelenen bir türkü ortaya çıkıyor: "Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman. Senin gibi cahile, ben efendi diyemem aman." Türkiye nüfusunun %75'ini "köylülerin" oluşturduğu bir dönemde "Milletin efendisi" olan köylüye "senin gibi cahile ben efendi diyemem" sözleri açık seçik hakaretten başka bir şey değildir. Hangi mesnetle yazılırsa yazılsın, "Zeytinyağlı yiyemem" bugün bilimsel araştırmalarla ve çalışmalarla ortaya konan toplum mühendisliğinin ülkemizdeki ilk örneklerinden biridir.
Kitabı genel olarak beğendim bence 7/10. Öncelikle kitabın yazıldığı amaca yani insanları bilinçlendirmeye kesinlikle hizmet ettiğini söyleyebilirim. Basit ve anlaşılabilir dili, insanlara gıda endüstrisi ve aslında neler tükettiğimiz hakkında genel fikirler vermesi, günlük hayatımızdan örnekler vermesi ve yıllar içerisinde gıdalara & katkı
Sağlıklı beslenmeye önem veren biriyim ve aldığım her ürünün içeriğine ve son tüketim tarihine mutlaka bakarım. Ama yine de gözümden kaçan bazı konular varmış, bu kitap sayesinde öğrendim. Mesela, bir ürünün içeriğinde sadece aroma verici yazıyorsa o ürün hiç de sağlıklı değil, aroma vericinin ne olduğunun mutlaka açık şekilde belirtilmesi gerekiyor.
Doğada hiçbir gıdada akrilamid olmadığı halde yüksek ısıda pişen yiyeceklerde akrilamid (kanserojen kimyasal) oluştuğunu yine bu kitaptan öğrendim, özellikle kurabiye, kahvaltılık gevrek, cips ve et ürünlerinde. Bunlar sadece şu an aklıma gelenler. Sağlığına önem veren herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap.
Bomba bir kitapla ve yorumla geldim size. İnşallah bir kişiye de olsa faydası olur bu kitap yorumumun. Gida Dedektifini bilenler bilir. Onu takip ettiğim günden beri, yıllardır, evime asla paketli ürün, abur cubur sokmam. Kola, meyve suyu adı altında içinde zehir barındıran içecekleri içmem. 3.5 yaşında oğlum var, abur cubur ne bilmez, markete girince sağa sola saldırmaz. Tabiki maalesef çevre yüzünden bu durum ilerde farklı değişimlere girebilecek ama koruyabildiğim yere kadar korumak istiyorum. İçinde barındırdıkları o koruyucu, kansorejen, kimyasal maddeler, katkı maddeleri, tatlandırıcılar, yüksek oranda şekerler, glikoz, mısır şurupları sağlığımızı inanılmaz tehdit altına sokuyor. Hatta sahip olduğumuz çoğu hastalıkların sebebi bu tür besinler. Çok lezzetli diye adlandırdığınız o çikolatayı tükettiğinizi düşünün. Sizin kan şekerinizle öyle bir oynuyor ki bir kaç saat sonra delicesine aç hissediyorsunuz. Ya da içerdiği maddeler leptin denen tokluk hormonunun dengesini bozduğu için hiç doyduğunuzu hissedemiyorsunuz. Bir gün inşallah bunların raflardan kalkması hayal olmaz. Bir gün çocuklarımızın bunlara maruz kalmadığı bir dünya hayal olarak kalmaz ve inşallah evine bu tarz şeyleri sokmayanlara öcü gibi bakılmaması hayal olmaz. Zaten şu kitabı okuyup da hala onları tüketmeye devam eden olur mu bilmiyorum.