Öne Çıkan Mustafa Mencütekin kitaplarını, öne çıkan Mustafa Mencütekin sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Mustafa Mencütekin yazarlarını, öne çıkan Mustafa Mencütekin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Lacan'ın psikanalize tabi tuttuğu birinin vaktiyle söylediği gibi: 'Hepimiz akıl hastasıyız fakat hepimiz deli olmaya mecbur değiliz'; ve Lacan'ın kendisinin dediği gibi: 'hepimizin, delüzyonel hastalarla ortak küçük bir yönümüz vardır".
Zizek, pomografideki bakışımızın "herşeyi gösteren bir resme karşı aptalca atılan bir nazar" olduğunu savunur. Bunun yanında, Zizek pornografik bir görüntüde izlenenlerin, yani "ötekinin", "bizim dikizci zevkimizin bir nesnesi haline geldiği" düşüncesine karşı çıkarak, aslında "izleyicinin kendisinin nesne konumunda olduğunu", izlenilen pornografi görüntüdeki "öznelerin bizi cinsel yolla tahrik etmeye çalışhklarını" ve "biz izleyicilerin felçli nesne-bakışına indirgenmiş" olanlara dönüştüğümüzü belirtmektedir (1992: 86).
Sayfa 27-8, "nazar" burada Lacan'ın "le regard" (bakış, kem göz) kavramına karşılık alınmıştır.Kitabı okudu
Günümüzde türü ne olursa olsun, ve hangi toplum ve ideoloji tarafından üretilirse üretilsin, sinema bir "entegrasyon sineması" dır ve bu sinema da, "daima, tamamlanmış hissi uyandıran bir eksik kalmayan Öteki" mevcuttur. İnanması ne kadar güç olsa da "eksik kalmayan Öteki'nin dünyası -bakışın ortadan kaybolmasının sonucu-, her şeyin kontrol edildiği bir dünyadır ve bu dünyada, temsiliyet öznenin yerine Öteki'ne aittir" (McGowan, 2007: 128). Büyük Ötekinin özne üzerindeki bu gücünü yok etmenin "anahtarı" öznenin, "Büyük Ötekinin arzunun sırrını taşımadığı, ... aslında onun hiçbir şey saklamadığını" kabullenmesinde yatar. Bu "öznenin özgürlüğünün anahtarıdır". Burada özneyi yanıltan faktör Büyük Ötekinin önemli bir şey ihtiva ettiği, "gizli bir nesne içerdiği" hakkındaki yanılsamadır. Özne, ancak Büyük Ötekinin de kendisi gibi "noksan ol duğunu" anlamak şartı ile "sosyal düzenin kendisi üzerindeki hakimiyetini bozar" (McGovan, 2007: 80). Aksi takdirde, "entegrasyon sineması özneleri özgürlüklerinden uzağa iter"(McGowan, 2007: 129).
Laplance ve Pontalis Freud'un 9 Kasım 1915 tarihinde kaleme aldığı Lou Andreas-Salome'ye Mektubu'ndan çok ilginç birkaç satırdan bahseder. Ki bu satırlar psikanalizin ilk günlerinde Freud tarafından nasıl algılandığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Şimdiki algı ve kabulle karşılaştırıldığında ciddi bir tenakuz belirginleşir. Ne diyordu Freud: "Senelerce düşünsem psikanalizin başkalarına bu kadar çok şey ifade edebileceğine ya da birisinin benim kelimelerimde bu kadar çok şey okuyabileceğine inanmazdım" (2000:v ).
...özne hakimiyet arzusu gütmektedir, ancak "bu hakimiyet arzusu özne için mühim değildir;...özne hakimiyet arıyor gibi görünürken, aslında nesneyle bağlantı kurmanın daha az travmatik bir yolunu bulmaya çalışmaktadır" (McGowan, 2007: 11).
Arzu ile kişiye "sorgulayarak ve meydan okuyarak" dünyasının değiştirilmesi "telkin" edilir. Fantezide ise, "tatmin edici cevaplar bulunarak" kişinin yaşadığı dünyadan"olduğu gibi hoşnut olması" telkin edilmektedir. Arzu ve fantezi arasında bir denge kurulması gerekir. Kişi kendini fazlasıyla arzu ederken buluyorsa, "kendini ezen sosyal düzen karşıtı bir ayaklanma" ihtimali doğacaktır. Diğer yandan, eğer fazla düş kuruluyor ise, kişi kendini "bu düzenin ebediliğine etkin bir biçimde bağlamak çabasından" vazgeçecektir (McGowan, 2007: 127-128).
Ütopyacılık ve ego ideali bize her yönden baskıyla işlenmiş -televizyondan, filmlerden, popüler müzikten, gazetelerden, reklamlardan- umutsuzca abartılmış bir kişisel mutluluk fikri ve bizim onu talep etme görevimiz şeklinde zuhur eder -benim için, şimdi. Çağdaş toplumun mecburi bir kaidesi olarak tertiplenmiş bir şeydir bu. Eğer peşinden gidilirse, bu sadece umutsuzluğa neden olur ... Arzunun asla tatmin edilemeyeceği ve bizim hep eksik olacağımız fikriyle barışmak zorunda olmak bizim çok daha evladır. (Easthope, 1999:170)
...objet petit a "kayıp, arzu edilen bir nesne olmak için kendisini özneden ayıran bir nesnedir"; ve zaten bu hali nesnenin arzu edilen olmasını sağlar, söz konusu "nesne ancak yok olduğu zaman varolabilir" (McGowan, 2007: 5).
Lacan açısından psikanaliz "daha ziyade üzüntünün üretimini taklit etmeli" -'içindeyken adamın kendisiyle ilişkisindeki kendi ölümü olan o hal... ve hiç kimseden yardım bekleyemediği' o durum (Lacan 1992:304)...
Gerçek hem de tüm varlıklarıyla gerçek noksanlıklardan kaçmak; insan bunun için film izler mi? Pekala izler. Kaçar, hayal eder, fantezi kurar ve rahatlar; ümide doğru yol alır. Yaşasın gerçeklerden kaçmaya imkan tanıyan sinema sanatı!
Vighi için Lacanyen bir film kuramının varlık sebebi biraz karmaşık olsa da en azından belirlidir: "tarihin kendisinin, betimlenen ile betimlenmeyi aşanın arasındaki diyalektik ahengin ürünü olduğunu vurgulamalıdır. Ve tam da bu yüzden bir filmin belirli bir sosyo-tarihi bağlamı yansıtabilmesinin tek yolunun, tarihin ötesine geçen ve onun temsil edilirliğini destekleyen ve tarihsel olmayan yarılmayı (Gerçek) yansıtmaktan geçtiğini de ortaya koymalıdır" (Vighi, 2009: giriş).