Her kelime nasıl titretebilir insanın içini? Ya da okuduğu her satırın içine nasıl girebilir insan, mümkün müdür bu? Hiç tanımadığı sokaklarda nasıl gezebilir? Bilmediği lisanı nasıl işitir? Bu ve ardı arkası kesilmeyecek binlerce soru dönüyor zihnimde. Sayfaları çevirdikçe akan gözyaşlarım, kırık tebessümlerim kilitli kaldı satırlarda. Uzun soluklu, hoşdil bir hikâyenin daha sonu geldi... Bir Beyzâde'nin, uğruna ülkeler arşınladığı aşk, İnci tanesi Zehra'yı bulana dek, tek solukta gezindi gözlerim satırlarda. Neyin gözyaşları sahi bunlar? Son sayfaları okudukça neden arttı bu yaşlar? Yoksa Zehra'dan, Settarhan'dan sonsuza dek uzak düşecek olmanın getirisi mi? Yoo... Her zaman benimle olacak her biri. Zehra, Settarhan, İsmail, Hacıbey, Büyükhanım, Azam, Piruz, Sofya, Siranuş, Anuş... Ve hatta Masal bile... Bu bir veda değil! Yalnızca satırlardan hayâle taşındılar hepsi bu...
Yazarla tanışmama vesile olan, içinde bolca öğretiler bulunan, kimi zaman betimlemeleri yorsa da hikayesi kendini okutan, kesinlikle okunması gereken bir başyapıt. Hayatımın her dönemde, kırık bir tebessümle anacağım seni Nar Ağacı.