Osman Bakar

İslam Bilim Tarihi ve Felsefesi yazarı
Yazar
9.0/10
6 Kişi
34
Okunma
7
Beğeni
1.394
Görüntülenme

En Eski Osman Bakar Sözleri ve Alıntıları

En Eski Osman Bakar sözleri ve alıntılarını, en eski Osman Bakar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kur'an'a göre, insan türü hariç tüm yaratıklar evrensel olarak anlaşıldığı şekliyle Müslümandırlar ;çünkü onlar kendi fıtratlarına isyan edemezler.İnsan seviyesinde ise Allah'ın kendileri için koyduğu ilahi kanuna teslim olanlar Müslümandır. Yaratıklar arasında sadece insan, ilahi kanunlara ve kendi fıtratına başkaldırabilir.
Tevhit ilkesi İslam’a iman edilirken getirilen şehadette vücut bulmaktadır: yani Yüce Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) O’nun elçisi olduğuna şahit olunurken. Yani, haklı olarak şu ana dek şu söylenmiştir ki İslam medeniyeti Müslüman ümmetinin toplu bir biçimde anladığı ve tecrübe ettiği şekliyle, İslam esaslarından ilkinin üzerine inşa edilmektedir. İslam medeniyeti aslında kendi bütünlüğü içerisinde; Müslüman ümmetinin Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine toplu olarak şehadet etmesi olarak görülebilir. İslam medeniyetine bakmanın bir diğer yolu da, onu hayatın tüm alanlarında toplu Müslüman ibadetinin tam bir ifadesi olarak görselleştirmektir.21 İslam medeniyetinin ayrıca Allah’ın zikredilmesi”üzerine inşa edildiği de söylenmektedir, ki bu bedene üflenen ruh gibidir, bedenin tamamına sirayet eder ve böylece ihsan ile arıtır ve bu bedenin tamamını donatır. İslami bakış açılarına göre, medeniyet toplu yaşama sanatı ve ihsanı ile ilgilidir; maddi gelişimin modern düşüncesinde vurgulandığı şekliyle, maddi içerikle ilgili değildir. Yine de, maddi refah, medeniyet bağlamında insanın kazanımları listesinden hiçbir şekilde çıkarılmamaktadır. Her seviye ve alanda -bireysel, toplu ve medeniyet ölçeğinde- hayatın kalitesi temel olarak insanın Allah’ı zikretmesindeki kalite ile belirlenmektedir; burada Allah’ı zikretmek en kapsamlı bakımdan anlaşılmalıdır.”
Reklam
Şunu hatırlamak gerekir ki İslam medeniyetinin temel ilkesi ve onun nihai dünyevi hedefi tek ve aynıdır: tevhit ilkesi. Öte yandan, ilkenin toplu insan eylemleri için bir temel ya da başlangıç noktası olarak hizmet etmesi ile bu eylemlerin nihai amaçları olarak hizmet etmesi arasında bir bakımdan önemli bir fark vardır. Başlangıç noktasından menzile kadarki entelektüel ve manevi yolculukta, bir kimsenin anlayışı, kavrayışı ve tevhit ilkesinin içselleştirilmesinin diğer yönlerinde niteliksel bir ilerleme olacağı varsayılmaktadır. Gelişerek daha da zenginleşen medeniyet bağlamındaki tecrübe ile birlikte, tevhidin gerçekliğinin insan zihninde daha bariz bir biçimde gösterileceği yönünde güçlü bir beklenti bulunmaktadır. Bu, medeniyet bağlamındaki gelişimin amacı ve hakiki anlamıdır. Diğer türlü, Kur’an’ın da belirttiği üzere, dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey olmayacaktır.24 Bu nedenle, insan hayatı ve düşüncesinde İslam medeniyetinin tüm göstergelerinde mümkün olan en geniş kapsamda bu birliği göstermek, İslam medeniyetinin bir görevi haline gelmektedir. Belirli Ölçüde, İslam medeniyeti bu görevi yerine getirmekte başarılı olmuştur.
Birçok Müslüman, modern Batı medeniyetini maddi zenginliğin peşinde aşırı koşması ve dengesiz ilerlemesinden mütevellit eleştirmektedir. Bizim görüşümüze göre, medeniyet fikri ve medeniyet inşasının anlamı üzerine tefekkür eden on dokuzuncu yüzyıl Batılı düşünürlerinin yaptığı, başlıca iki büyük entelektüel hata vardır. İlk hataları medeniyetin, ve aynı zamanda gelişimin, tanımlayıcı elementi ve karakteristiği olarak maddi zenginlik ve refah düşüncesini merkeze almalarıydı. Gelişime dair modern Batılı düşünce, maddi ilerleme ve refahla birlikte onu mümkün kılan bilimsel ve teknolojik kazanımlar bağlamında kavranmaktaydı. Böylece, özellikle manevi olanlar olmak üzere, gelişimin elle tutulamaz formlarının modern Batı entelektüel düşüncesi muhitlerinde artan bir şekilde marjinalleştirildiği gerçeği göz önüne alındığında; bu düşüncenin hızlıca yayılması hiç de şaşırtıcı değildir. Öte yandan, İslam medeniyetinin bakış açısından, ilerlemeyi ekonomik boyuta indirgemek ve sonrasında da bu ekonomik boyutu onun maddi ve niceliksel kısımlarına indirgemek, tevhit ilkesine karşı gelmek olacaktır ki bu ilke en başından onun temeli ve hedefidir.
Güzel tespit!
En kısa sürelerinden birinde Allah zaman üzerine yemin ederek Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Zamana ant olsun! İnsanoğlu şüphesiz ziyandadır, iman edenler ile salih amel işleyip birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.”(Asr,1-3) Zamanın doğasına dair Kur’an’daki bu çağrı, modern seküler medeniyetin savunucuları ve destekçilerinin öne sürdüğü inancın, açık bir biçimde tam zıddıdır. Kur’an’da, zamanın geçişiyle maruz kalınan kayıp durumundan kurtulmanın aracı olarak, zaman üstü hakikat ve değerlerle, ki bunlara örnek olarak sürede iman, salih amel, Hakk’a teslimiyet ve sabır erdeminin beslenmesi belirtilmektedir, uyumlu bir hayat süren insanlardan bahsedilirken; seküler medeniyetin savunucuları, eğer insanlar toplu bir yaşamı tercih edip de tamamen fiziksel dünyayla sınırlı olduklarını düşünürse, zamanın insanın tarafında olacağına inanmaktadır. Onların argümanları şu şekilde devam etmektedir, peyderpey ancak muhakkak, bilim ve teknolojinin yardımıyla insan yaşamının ve evrenin sırları ve bilmeceleri zaman içerisinde çözülecektir. İnsanın dine ya da Tanrı’ya başvurmasına ihtiyacı yoktur, zira insanın toplu yaratıcılığı, insanın medeniyet inşasında belirsiz gelişimini çizmek hususunda, ona yardımcı olmaya yetecek yegane şey olarak görülmektedir. Modern medeniyet, o halde, Tanrı’nın unutulması üzerine inşa edilmiş bir medeniyet olarak tasvir edilebilir.
Belirli bir medeniyetin bilgi kültürünün o medeniyet için merkezî olmasından mütevellit, bilgi kültürü o medeniyetin kalbi olarak görülebilir. Bu durum İslam medeniyeti örneğinde özellikle doğrudur; zira İslam bir bilgi dini olmayı iddia etmektedir. Bir bilgi kültürü birçok elementi barındırır ki bunların en temeli epistemolojidir. Herhangi bir bilgi kültürünün en temel elementi onun epistemolojisidir, ki bu o kültürün bilgi vizyonu olarak da ifade edilebilir. Her medeniyet, kendisinin birincil ve baskın bilgi vizyonu ile biçimlendirilerek rehber edilmektedir. Ki bu bilgi vizyonu o medeniyetin “dünya görüşünün” özünü teşkil etmektedir. Epistemoloji öncelikle bilginin tanımlanması, bilginin mahiyeti ve özellikleri, bilginin kaynakları ki bunlar arasında en mühim olanı ilahi vahiydir; vahiy, insanın neden ve nasıl bilebileceği, ve bilginin amaçları ile ilgilenmektedir.34 Bir medeniyet ne kadar ilerler ve gelişirse, bilgi kültürü de bilginin sistematikleşmesinin o bilgi kültürünün yetiştiricilerinin entelektüel ve rasyonel ihtiyaçlarıyla uyumlu hale gelmesiyle, o kadar berraklaşır ve aynı zamanda sofistike hale gelir.
Reklam
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.