Kanayan Kafesler adlı romanında izlerine rastlanan bir okul hayatı geçirdi. Yani okul kitaplarına tamamen ilgisiz ve okulda okutulmayan kitaplara tam ilgiliydi.
Kemiğe Dayanmış Yaralar (2003) adlı şiir kitabında ilkokul sıralarından üniversite amfilerine kadar yazdığı şiirleri topladı. Üniversiteyi bitirdiğinde basılmış üç kitabı ve birlikte devam ettirdiği bir kaç projesi vardı.
Askerlik vazifesi sırasında Donanma Komutanlığı için dört eseri Osmanlıca aslından sadeleştirdi, kendisinin yayına hazırladığı Kılıç Ali Paşa adlı eser 2006 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından basıldı.
Birisi zengin bir çevreden diğeri fakir bir muhitten gelen iki genç dahinin hikayeleri olan Kanayan Kafesler (2003) ve Kalbimdeki Monarşi’den (2004) sonra bambaşka bir üslupla modern bir psikoloji romanı yazdı (Ruhlar Pipo İçmez 2009).
Aynı yılın Temmuz ayında kitaplardan uzak kalmasına sebep olan iş hayatına son vererek, erteleyip durduğu 3 büyük projesinden ilkini yazmak için çalışma odasına kapandı. Dört ay sonra çıktığında koltuğunun altında Şair (2011) romanı vardı. Daha müsvedde aşamasında adını duyurmaya başlayan bu eser sayesinde hayatının en önemli gayelerinden birine ulaştı: yazarak yaşamak!
Şu an biri senaryo, birisi roman, diğeri editörlük olmak üzere üç projeyi aynı anda yürütüyor. İngilizce, Arapça ve Osmanlıca biliyor.
Kim benim kalbimi altınla satın alabilir? Kim benim ruhumu mücevherlerle ele geçirebilir? Hakikat şehrinin yolcusuyum ben. Altınlarınızı görmüyorum, yağma nedir bilmiyorum. Tertemizim ben.
Ah... Mecnun, Leyla'yı bekliyormuş. O sırada bir bülbül de, güle şarkılar söylemekteymiş. Mecnun hüzünlü gözlerle onları seyredip bülbülün acı şarkılarını dinlemiş. Leyla geldiği vakit, bülbül ondan korkarak uçup bir ağacın dalına konmuş. Bu durum Mecnun'un çok zoruna gitmiş ve bülbüle 'Be hey şaşkın sen kimi seviyor ve kimden kaçıyorsun?' demiş. 'Leyla'nın zülüflerinde olmasa gülün ne kıymeti kalır?' Bülbül cevap vermiş. 'Be hey şaşkın asıl sen kimi seviyor ve kimden kaçıyorsun? O gülün zülüflerinde olmasa Leyla'nın ne kıymeti kalır?'
YAŞLILAR NEDEN DIŞARIDALAR GENÇLER NASIL OLUP DA İÇERİDELER?
Kitap okuma alışkanlığı olmayan, bir enstrümanı çalamayan, herhangi bir sanat dalına ilgi duymayan, hobisi olmayan, vakit geçirmekten anladığı tek şey kendisi gibi olanlarla sohbet etmek, dedikodu yapmak, mağazaların vitrinlerine, tuhaf bulduğu insanların yüzlerine bakmak, şunu bunu
Ömer Gezen' e ve tüm dostlara teşekkür ederim.Sizler de bu anlamlı harekete katılmak isterseniz #51007323
{Liste Güncellenecektir. Yoruma Siz de Sevdiğiniz İncelemeleri İliştirebilirsiniz.}
*Gülnaz Eliaçık
Dürüst olmak gerekirse, yaşadığım birtakım olumsuz tecrübenin ardından kendime bir söz verdim; ikinci bir emre kadar özellikle yeni kuşak (2000 sonrası diyelim) muhafazakar / dinci / İslamcı / yeni tip milliyetçi vs. (sıfatlar arasında kaybolmak) yazarların ‘edebi’ eserlerine sakın bulaşma... Karşılaştığın zaman yolunu değiştir veya görmezden
Bundan yıllar önce idi; bizzat tanımadığım bir kişi, sosyal medya üzerinden bana bir mesaj atmış ve Rafet Elçi’nin Şair romanından söz etmişti. Bir hocası tarafından üniversitede okutulduğunu falan yazmıştı. O günden beri aklımda olan bir kitaptı Şair.
Aradan yıllar geçti ve roman okumaları yaptığım bir dönemde aldım kitabı. Kısa bir
“ ‘Allah’ı neden göremiyoruz?’ diye sordu. Dedesi ‘Her yerde de ondan” dedi. ‘Her yerdeyse neden görmüyorum?’ diye sordu. Dedesi ‘Her yerde olan hiçbir yerdedir’ dedi. “
Âdemoğlu dünyaya düştü düşeli bir avuç kadar çehrede çeşit çeşit insan geldi geçti bu diyardan. Çehreleri olduğu kadar duyguları, düşünceleri, eylemleri de birbirinden farklı