Reşid Rıza

Menar Tefsiri yazarı
Yazar
7.6/10
7 Kişi
31
Okunma
10
Beğeni
1.401
Görüntülenme

Öne Çıkan Reşid Rıza Gönderileri

Öne Çıkan Reşid Rıza kitaplarını, öne çıkan Reşid Rıza sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Reşid Rıza yazarlarını, öne çıkan Reşid Rıza yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ortalıkta dolaşan İslâmî kitaplarla çokça uğraşmamış ve Batılılaşmaya meftun olmamış olmaları, Beyrutluların Müslümanların terakki etmelerinin yegâne unsuru olan ıslaha hazır olmalarını sağladı. Sözü edilen ıslah, Kitap ve Sünnetin hidayetiyle çağdaş bilim ve maarifin arasının güçlü bir çatışma olmaksızın birleştirilmesidir.
Beyrut Müslümanlarının her türlü dinî ve medenî ıslahı kabule hazır olduklarını gördüm. Ayrıca aralarında dinî gayret sahibi kimseler var; ümmeti uyandıracak, memleketin durumunu ilerilere taşıyacak işlere meyyal olanları var. Onların bilgilerinde bir payımın ve ihlâslı dostların biraraya gelmesinde bir gayretimin olmasını ve ıslah usulüyle ilgili görüşlerimi bu kimselere bildirmeyi istedim. Bu vesileyle biraraya gelenlerin konuşmaları beni sevindirdi; gördüm ki aralarındaki farklılık çok da büyük değil, [toplumlarının] katmanları arasındaki ihtilaflar derin değil. Ehl-i zuhûr [mukallitler?] arasındaki çekişme haset derekesine indirgenmemiş; tutucuların ıslaha karşı çıkışları ise mukavemet derecesine ulaşmamış. Benim görebildiğim kadarıyla bunun sebebi, ıslahı arzulayan neslin önde gelenlerinin, kendilerini dinlerinden uzaklaştıracak ve seleflerinin medeniyetlerini kendi gözlerinde küçük gösterecek, onları kadîm namına ne varsa terk etmeye sevk edecek ve yeni olan her şeyi kendilerine güzel gösterecek Avrupaî bir terbiye (eğitim) ile yetiştirilmemeleridir. Hâlbuki İstanbul, Mısır ve Tunus'taki Batıcıların büyük çoğunluğu böylesi bir büyülenme içersindedir. Bir diğer sebep ise bu kimselerin kelam ve fıkıh ilminde derinleşmemiş olmaları ve bu iki ilmi, diğer Arapça fenlerle beraber Müslümanların terakkisi için gerekli yegâne ilimler haline getirmemiş olmalarıdır.
Reklam
Reşid Rıza'nın ilmî kimliğiyle geçirdiği dönüşüm ve savrulmalara paralel olarak siyasî arenada da istikrarsız bir tutum içerisinde bulunduğu görülür. Önceleri Müslümanların Batı karşısında geri kaldıkları yönündeki hâkim oryantalist düşünceyi hakikat kabul ederek Osmanlı Devleti'ne sıkı sıkıya bağlı olduğu gençlik yıllarında “terakki edebilmek" uğruna Devlet'in birliğini, ilerlemesini ve güçlenmesini savunmuş ve bu meyanda Sultan Abdülhamid'e bağlılığını izhar etmiştir. Ardından ona cephe alarak İttihatçılarla işbirliği yapmış, değişen şartlar muvacehesinde İttihatçılardan ve giderek Osmanlı Devleti'nden uzaklaşarak Şerif Hüseyin hareketini desteklemiştir. Daha sonra ona da cephe alarak Suud ailesini desteklemeye başlayan ve bu süreçte bir dizi siyasî oluşumda savrulan bir siyasetçi ve gazeteci kişiliğiyle çok yönlü, karmaşık ve bir o kadar da günümüze değin etkileri süren bir şahsiyete sahip olan Reşid Rıza, çağdaş İslâm düşüncesinin seviyesi, yönelimleri, imkânları ve çıkmazlarını tespit etme yönünde halâ başat bir mevki işgal etmektedir. Elinizdeki kitapta tercümesi sunulan seyahat notları Reșid Rıza'nın muhtelif konulardaki zihnî işleyişini belirleme açısından ilk elden zengin verileri havidir.
Dönemin hâkim algısına uygun şekilde Müslüman coğrafyada yanlış gittiğini düşündüğü bazı işlerin düzeltilmesinde ve özellikle yükselen Batı etkisine karşı çıkabilme hususunda yegâne tutamak noktası olarak öncelediği bu kavram, onun bakış açısında bir yönüyle devlet yapısı içerisindeki ıslahatları, diğer yönüyle Müslümanların yaşamlarındaki
Trablus Müslümanlarının dinî ve medenî islaha olan istidatlarının Beyrut Müslümanlarınınkinden daha düşük seviyede olduğunu açık bir şekilde anladım. Bunun sebebi Trablus Müslümanlarının, Müslümanların medeniyetinin düşüşe geçmesinden ve ilimlerde zaafa uğramalarından sonra, orta çağlardan bu yana vazedilen İslâmî ilimlerle ve Arapça fenlerle
[Islam ve Muslumanlar Potansiyeli İtibariyle Insanlığın Umududur]
"İslam'ın ortaya çıkışından önce insanlar iki kısımdı . Bir kısmı vardı ki, yahudiler ve müşrikler gibi, taklitleri onları sırf maddeciliğin esiri yapmış; bedensel zevklerinden başka hiçbirşey düşündükleri yoktu. Diğer bir kısmı var ki, hıristiyanlar, sabiiler ve hint putperestlerinden riyazet ehli gruplar gibi, bunlara da sırf tinsellik (ruhaniyet) hâkim olmuş; dünyayı ve dünyadaki cismani lezzzetleri terk etmişlerdi. İslam ümmetine gelince; Allah bu ümmet için dininde iki hakkı, yani hem ruhun hem de bedenin hakkını bir araya topladı. Dolayısıyla bu ümmet, hem ruhani hem cismani yönü olan bir ümmettir. Sanki Yüce Allah şöyle demek istiyor: 'Biz sizi orta bir ümmet kıldık; iki hakkı tanıyor, iki kemale eriyorsunuz. Böyle yaptık ki insanlara hak ile şahitler olasınız..." || Muhammed Abduh - Reşit Rıza, El-Menar Tefsiri, 2.cilt, sf. 48-49
Reklam
27 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.