Düşüncelerimiz her nasılsa bir şeyleri iyi veya kötü kılar. İşte bu nedenle de pek çok yaklaşım sizi, kafanızdaki o sesle savaşmaya teşvik eder. Size o olumsuz düşüncelere meydan okumanızı, itiraz etmenizi veya bunları geçersiz kılmanızı ve bunların yerine olumlu düşünceler koymanızı salık verirler ki bu da şüphesiz çekici bir tekliftir! Sağ duyumuza hitap eder, kötü düşünceleri ezin ve yerine iyilerini koyun. Ancak sorun şu ki kendi düşüncelerimize savaş açarsak, asla kazanamayız. Niye? Çünkü bu 'sözde' olumsuz düşünceler sonsuz sayıdadır ve hiç kimse bunlardan kurtulmanın bir yolunu bulamamıştır.
Daha basit bir şekilde ortaya koymak gerekirse, psikolojik esneklik, içinde bulunduğunuz anın farkında olmak, kendinizi yaşadığınız deneyime açmak ve sizin için önemli olan şeyleri yapmaktır.
İşte size üzerinde düşünmeniz için birkaç soru:
1- Hayatınızda ne olursa olsun, her zaman sizin yanınızda olacak kişi kimdir?
2- Acınızı dünya üzerindeki herkesten daha iyi anlayabilecek, doğrulayabilecek ve empati kurabilecek kişi kimdir?
3- Sizin ne kadar acı çektiğinizi gerçekten bilebilecek tek kişi kimdir?
Sizsiniz!
Yani eşsiz bir konumdasınız. Hayatınızda işler ne kadar ters giderse gitsin, siz hep oradasınız. Kimse olmasa bile siz varsınız ve kendinize yardım etmek için her zaman yapabileceğiniz bir şeyler var (zihniniz bunu yapamayacağınızı söylese bile).
Gerçek size sert bir tokat atıp sizi salladığında, sevdiğiniz insanlardan ne istersiniz? Çoğumuz aşağı yukarı aynı şeyi isteriz: Gerçekten bizi önemseyen, bizi anlamak için zaman ayıran, acımızı görüp ne kadar çok sıkıntı çektiğimizin farkında olan, bizim yanımızda olmak için zaman yaratan, bizden neşelenmemizi veya her şey yolundaymış gibi davranmamızı beklemeksizin duygularımızı paylaşmamıza izin veren, bize destek olan, bize iyi davranan ve yardım etmek isteyen, yaptıkları ile yalnız olmadığımızı ortaya koyan birinin orada olduğunu bilmek isteriz.
Kalıcı bir tatmin duygusuna ulaşmak istiyorsak, yaşadığımız anda tümüyle var olabilme yeteneğini geliştirmemiz gerekir.
Ancak, anda tümüyle var olmak, şimdi ve buradaki yaşantımıza odaklanmak ve buna açık olmak, hiç de kolay değildir. Niçin peki? Hepimizin doğuştan sahip olduğu o harika hediye yüzünden: İnsan zihni. Zihinler harika şeylerdir, onlar olmasa başımız belada olurdu, ama eğer bir zihniniz varsa onun, düşünmeyi asla bırakmadığını fark etmemeniz mümkün değil. Günün büyük çoğunluğunda düşüncelere dalmış şekilde ve içinde bulunduğumuz andaki yaşantımızdan mahrum kalarak etrafta dolaşırız. Çoğumuz bunun farkında bile olmayız.
Yaşadığımız andaki ve gelecekteki eylemlerimize rehberlik edecek bir amaca ne kadar çok odaklanırsak, bir tatmin ve tamamlanmışlık hissini o kadar çok tecrübe edeceğiz; bu dünyadaki zamanımızı en doğru şekilde değerlendirdiğimizi hissedeceğiz.
Amaç ve anda olma da yüreğimizde birleştiği zaman, bize harika bir ayrıcalık hissi verir. Hayatı zaten cepte olan bir şeymiş gibi veya çözülmesi gereken bir sorun gibi görmek yerine bir ayrıcalık olarak, kıymeti bilinecek ve tadına varılacak bir şey olarak tecrübe ettiğimiz zaman çok daha tatmin edici hale gelecektir. Hayatın "kısa", "değerli" veya "bir armağan" olduğu gibi fikirleri sıkça dillendirsek de çok sık olarak düşüncelerimizin içinde kaybolur ve amacımızdan uzaklaşıp şu anda sahip olduklarımızın kıymetini gerçekten bilmeyi başaramayız.
Yüreğimizin derinliklerinde gerçekten önem taşıyan şeylere ilişkin harekete geçtiğimizde, değerli gördüğümüz istikamette yol aldığımızda, hayatta savunduğumuz şeyin ne olduğunu açıklığa kavuşturup buna uygun davrandığımızda hayatlarımız zengin, dolu ve anlamlı olacak ve güçlü bir yaşama enerjisi hissedeceğiz. Bu geçici bir duygu değildir; iyi yaşanmış bir hayatın getirdiği derin bir sezidir.
Pus içinde kayıpken ne kadar çok zaman harcadığımızı ilk fark ettiğimiz zaman çoğumuz şaşırırız. Ve ne yazık ki zihinlerimiz genellikle bu yüzden de üstümüze gelir.