Aşk-ı Kıyamet serisinin ilk kitabı Kurşuni Renkler'den aşina olduğumuz Burak ile Elif'in, ilk kitapta detay verilmemiş karşılaşma ve tanışma hikayelerini, serinin devamı olan Okyanusun Kalbi kitabında öğreniyor ve kendi dünyalarında kopan kıyametin ardından, mutluluk cennetine dönüşen hayat hikayelerini okuyoruz.
Peki ya tek kelime, sekiz harf olan mutluluk, ifade edildiği gibi kolayca ulaşılabilinecek bir nokta mıydı? Birçoğunuzun benimle aynı düşüncede olup, "Hayır" dediğinizi duyar gibiyim. Evet, kolay değil ve kolayda değildi Elif için... Onun anlatımıyla başlayan kitapta, geçmiş ve şimdiki zaman olarak hayatına ve yaşadıklarına konuk oluyoruz. Zaten 1-0 yenik başladığı yaşamına en ağır yenilgiyi ilk aşkından alıyor. Çaresizliğin, kaybolmuşluğun bataklığında ölümü kurtuluş görüp, ölmeyi dilerken, bir el uzanıyor ve çekip alıyor onu o kuytu karanlıktan. Ama o elde ona cenneti vad ederken, bir cehennemi de o yaşatıyor. Buna rağmen o elin, tanımasına vesile olduğu, dost kalbi Cemo'da buluyor şifayı, Elif. Ah, Cemo kalbi güzel, saçaklı deli! Herkesin hayatına bir sen lazım.
Elif'in, kaderinin değişmesi için verdiği zorlu mücadelesinin ve Burak'ın yaşadığı pişmanlıklarının yanısıra alt temada işlenen dostluk, kan bağının değil can bağının üstün tutulduğu aile bağı, her koşulda dik ve ayakta durmasını bilen kadının gücünün vurgulanması, olayları karakterlerin duygu ve düşüncelerinden objektif olarak daha kısa ve akıcı okumak güzeldi. İlk kitaba nazaran ikincisini daha çok sevdim diyebilirim. Sizlere de öneririm.