Aristoteles’e göre, madde bakımından oğul önce, baba ise sonradır; yani baba önce oğul olmalıdır, bir başkasının oğlu olmalıdır. Forma geldiğindeyse bu ilişkinin terimlerini tersine çevirir ve baba önce, oğlun ise sonra olduğunu düşünür.
Stoacı düşünceye göre "Ağaç yeşildir" önermesi, bir özne veya töz(ağaç) ile bir yüklem veya sıfatın (yeşil-dir) birleşimini değil, bir bedenli (Ağaç) ile bir bedensizin (Yeşil) ya da bir neden ile olay-etkinin buluşmasını ifade eder.
Platon’un düşüncede kurduğu hiyerarşi, onun toplum ve devlet kuramından bağımsız olmadığı gibi, köleci bir toplumun felsefesinin bilinçdışına nakşettiği ilerden yoksun değildir.
Ortaçağda cadı olduğu düşünülen kadınlar ellerinden ve ayaklarından bağlanıp göle
atılıyorlar, suda boğulup ölürlerse cadı olmadıkları anlaşılıyor, eğer suyun üstünde kalırlarsa cadı olduklarına hükmedilip yakılıyorlardı. Karar vermenin paradoksal ve aporetik karakteri bu çok eski geleneklerin terk edilmesiyle ortadan kalktı mı?
Benim çözümlememe göre, çelişkiler "ya/ya da" kalıbıyla işler, yani bir bakıma ortak duyunun ve geleneksel mantığın yasalarına tabidirler. Paradokslar ise "hem/hem de" biçiminde çalışır.