Servet Somuncuoğlu (d. 14 Mayıs 1964, Karacabey - ö. 6 Ağustos 2013), Türk gazeteci, yazar, araştırmacı, yönetmen, fotoğraf sanatçısı, televizyon programı yapımcısı. 2008 yılı Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü sahibi.
Yaşamı:
Ailesi Giresun ilinin Eynesil ilçesinden gelmiş olan Somuncuoğlu, Bursa ilinin Karacabey ilçesinde 14 Mayıs 1964 tarihinde doğmuştur. Arifiye Öğretmen Lisesi, Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ve İstanbul Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde öğrenim görmüştür. 1988 yılından sonra TRT İstanbul Radyosunda prodüktör görevini yapmıştır. Günle Gelen, Günün İçinden, Müzikli Edebiyat, Türklerle Yaşamak, Yeni Bakışlar, Aşkın Has Bahçesinde, Tarihte Yolculuk ve Tarihin Büyük İhanetleri programlarını hazırlamıştır. 2005 yılı Temmuz ayında Kırgızistan'da Tanrı Dağlarında "Saymalı Taş - Türklerin Bilinçaltı" çalışmasını yaptı. Atlas dergisinin Aralık 2005 sayısında yayınlanmıştır. Yine Atlas dergisinde 2007 yılı Aralık ayı sayısında "Taştaki Türkler" konulu yazı ve fotoğraflar yer almıştır. "Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler" adlı eseriyle Sosyal Bilimler dalında 2008 Sedat Simavi Ödülünün sahibi olmuştur. TRT belgesel yönetmeni ve Atlas dergisi fotoğrafçı-yazarlarından Servet Somuncuoğlu, “Zamana Karşı – Kazdağı Koşuburnu Türkmenleri” belgeseli ile Kazdağı dolayında yaşayan Türkmenlerin yaşamlarını ekrana yansıtmıştır. Uluslararası usta fotoğraf çekimleri ile dünyanın birçok ülkesinde bulundu. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tuva, Moğolistan ve Kosova'da fotoğraf çekimleri yapmıştır. Özellikle Sibirya'da kaya üzerlerindeki çizimleri inceleyip fotoğraflamıştır. 2013 yılında kalp krizi sebebiyle ölmüştür.
Unvan:
Türk Gazeteci, Yazar, Araştırmacı, Yönetmen, Fotoğraf Sanatçısı, Televizyon Programı Yapımcısı
Bilgili olmak başka, bilge olmak başka. Bilgili insan sadece bilir ama bilge, bilgiyi işe yarar hale getirir, kullanılır kılar, bilgiyi hayatın içine dahil eder. İşte güzel insan budur.
Müzik; ağlamak ve gülmekten sonra en evrensel anlaşma aracıdır hala. Bizim türkülerimiz her zaman dinleyici bulacaktır çünkü ilkel ve saf olandır onlar, Tanrı’ya en yakın olanlar ilkel ve saf olanlardır.
İnsanın rengi vardır, bu rengi coğrafya yapar, kimse farkına varmaz. Bozkırda yaşayan sarıyı, ormanda yaşayan yeşili, denizde yaşayan maviyi sever. Hayatın rengi ise kırmızıdır, kırmızıda vahşet ve hayat aynı anda yaşar.
Yolculuğunu kıymetli bulduğum birkaç ilahiyatçıdan biri oldu Ekrem Demirli. Yazdıklarından faydalanıyorum. Bana yeni sorular sordurtuyor. Türkçesi sarih. Usta değilse de dili kullanmakta, vasatın üstünde. Gözettiği usül ve yazılarının içeriği söz sözleme yetkinliğini aşıyor, sağ olsun.
Ancak konuşmaları, özellikle tek kişilik söylevleri feci. Derdi üzüm yemek olan katlanır elbette. Fakat ben sunduğu üzümü yemek, şarabı içmek uğruna o konuşma diline katlanamıyorum.
Aklıma geçen yıl göçen Muzaffer Sarısülük'ün sözleri geliyor. Aşkını verdiği tabiata karıştı. Ese ese uçsun ruhu, şâd olsun. Yazmağa ve konuşmağa dair şöyle demişti:
"İnsan yazarlık ideali taşıyorsa, fazla konuşmamalı, sohbet etmemeli. Eğer bir konuşmacı olmak istiyorsa bu kez yazı yazmamalı. İkisini birlikte yürütmek hastalığa neden olur. Sana buradan yazdığım mektup dramatikti. Oysa insan ne trajik olmalı, ne dramatik, ne komik. Bilge olmalı. Sanatı var eden, insanın kaybettiği doğal güzelliğin, doğal gerilimin ve doğal karakterin simgesel ifadesidir.
Doğallık drama yakındır. Hem yazmak, hem konuşmak insanı iki uçtan birine iter. Trajedi ya da komedi. Bunlardan daha önemli olan ise insanın yaşamasıdır."
Kitabı bilmeden okunan muhteşem eserler katagorisine koymalıyım. Hakkında hiç bir fikrim olmadan rastgele bir şeçim neticesinde okumaya başladım. Okumaya başlayalı daha bir kaç sayfa olmuştu ki eser kalitesini, mükemmel sunusunu ortaya koydu. Öncelikle tasvirler, gözlemler çok başarılı. Öyle ki; eserde ifade edilen anlatımlara kayıtsız
Çok kıymetli yazarımız, Servet SOMUNCUOĞLU topçuların, popçuların, evlilik ve yarışma programlarında boy gösterenlerin kabul gördüğü toplumumuzda belki de birçok insan tarafından tanınmadan 06 Ağustos 2013 günü, İstanbul'da 49 yaşında iken bu âlemden göçtü. Kaldı ki hiçbir zaman böyle bir derdi de olmadı. Onun tek derdi TÜRK kültürüydü bu uğurda,
Belki sondur, belki başlangıç.
Belki bir halden diğerine geçiştir.
Dünyanın çatısında,
Asya'nın kalbinde,
Yeryüzünün en ücra köşesinde..
Hemoglobin oranım yükselsin, sorun değil. Kanım pıhtılaşsın, başım dönsün, midem bulansın.
Aradığım, kilometrelerce ötedeki kulağım, hissedenim, duyanım, imkansızım değil, en yakınım ordadır belki.
Yedi