Tarkan Elsoy, Türk Romancı, Senaryo Yazarı, Kompozitör
(Rize doğumlu yazar orta öğrenimini İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Kısa süreli mühendislik öğrenimi ardından sinema alanında lisans ve yüksek lisans eğitimine devam etti. Hollywood Film Müzikleri, Çağdaş Sanatlar ve Avrupa Sineması özel ilgi alanları oldu. Bir süre Berlin’de yaşadı. Yönetmen Aytan Gönülşen ile birlikte ilk Türk kısa bilim kurgu filmi “Mıy”ı (Biz) gerçekleştirdi. Ardından İstanbul’a yerleşti. Ağırlıklı olarak reklam alanında kreatif direktörlük, yapımcılık, yazarlık vb. görevler yürüttü.
2009 yılı itibarıyla artistik çalışmalarına ağırlık verdi. Hollywood senaristi Bettina Gilois ve Alman asıllı İngiliz yönetmen Tilman Remme ile birlikte Osmanlı’da geçen bilim kurgu projesi “The Floodstone”u hazırladı.
2015 yılında tiyatro oyunu ve roman türlerini bir araya getiren ve alanında bir ilk olan avangart romanı “Rönesans’ın Son Günlerinde Aşk”, Alakarga Sanat Yayınları tarafından yayımlandı.
Modern dünyada köy/kent kültürü çatışmasından yola çıkarak kaleme aldığı “Plazanın En Güzel Kızı” adlı romanı 2020 yılında basıldı.
Toplumsal gerçekçi, kara mizah ve bilim kurgu tarzında yazan Elsoy’un, ambient tarzı müziklerini içeren “Sonic Planet” adlı bir Youtube müzik kanalı bulunuyor.
Roman
Rönesans’ın Son Günlerinde Aşk, 2015
Plazanın En Güzel Kızı, 2020
Senaryo
The Floodstone, 2009
Dolunay, 2012
Black, 2016
Hotel Persephone, 2017
EDNA, 2018
Tiyatro Oyunu
Yeraltından Mucizeler, 2014
Seher Vakti, 2019
Boş verin, herkes fotoğrafçı, ressam, yazar, yönetmen... Sanatın o ayrıcalıklı, elitist günlerini sanıyorum uzunca bir süreliğine geride bırakıyoruz artık
...ölmeden önce olur da bir zaman makinesiyle yüzyıl ileri giderse, malumatfuruş bir embesiller sürüsüyle karşılaşmasının hiç de düşük bir olasılık olmadığını aklının en gerekli bilgiler köşesine not etti
Niçin aldığımı bilmiyorum ama galiba yorumlara bakarak almışım ya da fiyatına...çok beğenmedim.değişik bir kurgu ve saçma buldum .okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz.
Tavsiye üzerine, yazarı senarist olduğu için okuduğum kitap; başlarda karşılaştığım dilbilgisi hataları (editöryal!) ve tekrarlı söz öbekleriyle düşen zorlama tümcelerine karşılık, modern polisiye ile distopyaya bağlanan kurgusuyla dikkatimi çekti doğrusu. Toptaş ve Livaneli tarzı dil (ruh rendeleyen travma, epik bir kararlılık, vasat zerafet, rastlantıların rengarenk dünyasına vebalı köy muamelesi yapmak, hiç önemli değilcilik, tabula rasa beyazı naiflik...), ilerleyince Agatha Christie benzeri karışık kurgusuyla sizi içine katıyor.
Modern dünyadaki nihilist, Varoluşçu izlenimler altında insanoğlunun yalnızlığı ve 21yy ölçeğinde rutin ama bilinmez geleceği eserin temel sorgusu. Berlin ile İstanbul kentleriyle karakter karşılaştırmalarında aranan Doğu -Batı paradoksuyla, kitabın büyük bölümünün geçtiği tiyatroda sergilenen oyunun tamamının alıntısıyla istenen mesajlar verilmiş. Yeni dijital çağın eşiğindeki insan ilişkilerinin Rönesans'ın sonu olduğundan hareket ile her an değişebilen duygulardan doğan kısa bir aşkın anlatıldığı, aslında çok daha büyük distopik bir planın parçası olduğunu öğrendiğiniz kitap, az bir düzeltmeyle film senaryosu olarak düşünülebilir pekala. Yazarın senarist ve müzisyen bir sanatçı oluşu, kimi yerlerde verdiği bilgiler ve dokunuşlarda hissediliyor.
Fazla nitelik beklemeden Modern dünyadaki yalnızlığınızı film gibi akan bir kitapla sorgulamak isterseniz eğer, içinde tiyatro oyunu da saklı bu eseri deneyebilirsiniz.