Hayatımızın akışında önemli bir rol üstlenecek, yönümüzü değiştirecek seçimleri etkileyecek ya da belirleyecek insanlarla yollarımızın tesadüf eseri kesiştiğini düşünmek ne garip. Belki bir tesadüf değildir.
Aralık ayı, sis tamamen yere indi. Dün yağan kar eridi, ortalık sulu kar oldu, çimenleri, yolları kara bir çamur kapladı, dışarısı soğuk, kalorifer bozulduğundan içerisi de soğuk.
Annemle babamın bulunduğu bir odaya girip ellerini mi sıkacağım? Kucaklaşacak mıyım onlarla? Ne diyeceğim? Onlar yıllardır belli aralarla görüşüyorlar, geçinip gitmeye alışmışlar, bense sürüden ayrılanım, kara koyunun ta kendisiyim.
Dünyadaki işlevimin adını şöyle koyabilirdik: Çocukluğunda çakılı kaldı. Elli yaşıma gelmiştim ama hâlâ çocuklarda görülen anne baba otoritesi kaynaklı endişeyi taşıyordum.
İnsan gençken kendini bir bütüne, insanlığın temel ilkelerine bağlı hissetmez, insan gençken bir sürü şey dener çünkü hayat bir genel prova gibi algılanır, perde gerçekten açıldığında değiştirilebilecek bir prova gibi. Ama gün gelir perdenin her daim açık olduğu kafasına dank eder. Sahnelenen, oyunun kendisidir.
Astrid daha dün bana altmışına merdiven dayamış olan Bård'un çocukluğunu atlatamamış olmasını anlayamadığını söyledi, çocukluğunun, geçmişinin onun içinde yaşadığını kavramayı beceremeyerek. Onun kendi çocukluğu, sahip olduğu yegâne çocukluk.