Neredeyse yüzlü sayfaların sonlarına kadar ağlayarak okuduğum baba- kız hikâyesi.
Babasına aşık, hayran bir kız çocuğu Verda.
Annesiyle babasının boşanması sonucu annesinin onu doldurmaları, babasının yeniden evlenmesi, o psikolojideki öfkesi, kızgınlığı nedeniyle kopmuş babasıyla olan iletişimi.
Görünürde kopmuş evet, ama işin iç yüzünde hep ennnnn sevdiği, herkesten çok sevdiği yine babası olmuş aslında.
Baba kavramının içini doldurmak için evlenmiş kendisinden yaşça büyük olan Bülentle mesela, babasına hayranlığı nedeniyle babası gibi bir avukat olmuş. Ama nasıl avukat, en az babası kadar dişli, en az babası kadar disiplinli ve çalışkan bir avukat, tıpkı babasının kızı...
Baba Vedat Karacan’ın tek kurşunla intihar etmesi sonucu gün yüzüne çıkan ve çığ gibi büyüyen pişmanlıklar, yaşanmamışlara ve artık hiç yaşanamayacaklara duyulan öfke.
Bu intiharın nedenini, nasılını araştırırken ihtiyacı olan sadece babasından geriye kalan ‘iz’ler Verda’nın.
Belki geç ama onun dokunduğu şeylere dokunup, onun düşündüğü şeyleri düşünüp, babasının izinden gitmek.
“Eminim, babam da böyle olmasını isterdi” demek.
Kalbinizde Verda‘nınkine benzeyen, kanayan yaranız yoksa, okumak zaman kaybı olacaktır, var diyorsanız da peçetenizi başucunuza alın, keyifli okumalar. :)