Tehlikeyle karşılaştığında korkmayan canlı yoktur. Gerçek cesaret, korkmana rağmen tehlikeye göğüs gerebilmektir ve bu türden cesaret de sende bolca var."
Evlerimiz ne kadar kasvetli ve gri olursa olsun, biz etten kemikten yapılmış insanlar çok güzel de olsa başka bir ülkede yaşamaktansa kendi topraklarımızda olmayı tercih ederiz. İnsanın evi gibisi yoktur.
Yaşadığımız şeyler, gelecekte bizim için bir değer olabilirdi. Nietzsche’den alıntı yaptım: “Was mich nicht umbringt, macht mich starker." (“Beni öldürmeyen şey, beni daha da güçlü kılar.”)
Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.
Madem ki hiçbir şeyi değiştirmeye iktidarı yoktu, her şey evvelden çizilen bir yolda yürüyecekti, o halde aklı başında bir insan, olanları tebessümle seyredip sırasını beklemeliydi.
Dikkatle bakıldığında hızlanmanın, yaşamı bir olasılıktan diğerine dolanıp durmaya götüren asabi bir huzursuzluk olduğu görülebilir. Asla huzura, yani bitime ulaşamaz.