Ölüler yaşlı ölülere dönüşür, kimse onları hatırlamaz artık, hiçlikte yitip giderler; yalnızca bazıları, çok çok nadiren, isimlerini hafızalarda bırakırlar ancak bunlar da, yaşamış tüm şahitlerinden, tüm gerçek anılardan yoksun kalmış olarak kuklaya dönüşürler. (...) Bir kukladan bir insan yaratmaya kimsenin hakkı yok (KŞ, s. 30/31).
Roman ile tarih ilişkisi birbirini besler nitelikte bir ilişkidir. Roman tarihe, tarih de romana çok şey katmıştır. Hatta bu ilişki bugün öylesine sıkıfıkı bir hal almıştır ki yeni kuramlar tarih ve romanın birbirinden nerede ayrıldığını dahi pek kestirememektedir.
Tarih sadece geçmişte olan olayları oluş sıralarına göre listeleme kaygısı gütseydi "anallar" (yıllık/vakayiname) ve "kroniklerle" sınırlı kalırdı. Yani, kabaca yapılan yıllık, aylık veya günlük kronolojik olay listelemeleri yeterli olurdu. Oysa zaman içinde tarih, bununla yetinmeyip olayları yorumlayan, birbirine bağlamaya çalışan, aralarında nedensellik bağı kuran ve belirli bir kronoloji içinde olayları "öyküleyen" bir anlatı biçimine dönüşmüştür. Dahası olayları öykülerken belge eksiklikleri veya bilgi boşlukları olma durumunda tarihçinin hayal gücünü kullanarak bu boşlukları doldurabildiği gerçeği de kabul görmüştür. İşte tarihçi ile romancıyı birbirine yaklaştıran da bunlar olmuştur.
... Öte yandan realist roman metinsel çelişkileri olay örgüsü, modernist roman ise bakış açısı seviyesinde çözme ve temizleme eğilimindeyken postmodern roman veya üstkurgu yöntemiyle yazılmış metinler çelişkiden beslenir, okura eserin sonunda bir rahatlama sağlamaz.