Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

gece kuşağı

"Odaya baktım. Üç sandalye oturulacak yerleri hasır örgü, bir kilim, bir bavul, bir valiz, bir masa... Unutuyordum yattığım şilte, üzerime örttüğüm battaniye, bir de yastık. Camlarda bembeyaz patiska perdeler vardı. Yüzünü yıkayınca daha gençleşmiş miydi ne? - Memet can, dedi, iş var sende... - Nerden bildin? dedim. - Yiğit yattığı yerden belli olur derler... - Yatağımı topladım diye mi? - Ufak işlerin üstüne düşmeyenler büyük işleri başaramazlar. "
Reklam
İstanbul Destanı
İstanbul deyince aklıma martı gelir. Yarısı gümüş, yarısı köpük Yarısı balık, yarısı kuş. İstanbul deyince aklıma bir masal gelir, Bir varmış, bir yokmuş. İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir Anadolu`da, toprak damlı bir evde Gülcemal üstüne türküler söylenir. Süt akar cümle musluklarından Direklerinde güller
Sayfa 147 - (Sayfalar 147-160)Kitabı okudu
KARADAYI’YA MEKTUP
Bursa’nın Orhaneli kazasının Çöreler köyünden Karadayı Acep böyle yazsam zarfın üstüne Postalar iletir mi ona Benim altı yıldır cepte taşınmış Kenarları püskül püskül aşınmış merhabayı Kusura bakma Karadayı Nasılsa bir yerde unutmuşum Senin çoban armağanı nikel tabakayı Ama o ince belli, kınalı çilli su kabakları Hâlâ masamın üstünde
Sayfa 195Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Arkadaş Dökümü şiirinin son dizelerinden alıntı
".... Ya bizler? Eşref-i mahlukat! .. Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz."
Sayfa 206 - Arkadaş Dökümü şiirinin son dizelerinden alıntıKitabı okudu
Gitti Gidecek
Sevmek Güzel meslek Ama zor Can dayanıyor Dayanmasına Ama yürek Gitti gidecek
Sayfa 207Kitabı okudu
Reklam
Zindanı Taştan Oyarlar
. Bursa'nın ufak tefek yolları Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri Tepeden tırnağa şiir gülleri Yiğidim aslanım aman burda yatıyor. Bir şubat gecesi tutuldu dilin Silâha bıçağa varmadı elin
Sayfa 224Kitabı okudu
UYKU KARDEŞİM
Uyku kardeşim ver elini Beraber kopartalım karanlık gülünü Uyku kardeşim ver elini Usul usul, damla damla Beraber eriyelim Sonra bembeyaz Fıkara bir bacanın üstünde İnce ince, mavi mavi tütelim.
Sayfa 257Kitabı okudu
YUNUS'UN DİN GÖRÜŞÜ
Bu konu bütün mistiklerde, ham sofulara ve şeriat bilgilerine karşı gösterilen tepki ve protestolarla önemli bir özellik gösterir. Yıllarca tarikat adamlarıyla şeriat adamları biririyle anlaşamamışlar, birincilerin daha hür, geniş ve esnek düşüncelerine karşı, ikinciler, hoşgörüden yoksun bir kin ve nefretle bu gönül adamlarını kâfirlikle
YUNUS'UN BİLGİ VE BİLİM GÖRÜŞÜ
Yunus Emre'nin hayatı hakkında yapılan bilimsel araştırmalar ile başlayan kitabın başlarından bir bölüm; "Bir manzumesinde şeriat, tarikat, marifet, ve hakikat gibi dört bilgi derecesinden söz eden Yunus, hakikatın kolayca elde edilemeyeceğinden emindir; şüphesiz ki, O bir bilgi teorisi ile uğraşmamıştır. Felsefede bu teori bilginin
"Esenlik aklın tam gelişmişlik durumuna ermiş olmasıdır: Akıl deyince anlatmak istediğimiz şey yalnızca akla vurup, anlamak, yargıya varmak anlamında akla dayalı yargı değil ama Heidegger'in deyimin kullanırsak gerçeği "olduğu durumuyla" kavrayıp anlamaktır. Esenlik bir kimsenin özseverliğini (narcissisim) yendiği oranda olabilir;
Reklam
"Bu çeşitli hedefler ve onlara ulaşma yolları, işin özüne bakılacak olursa birbirinden çok değişik düşünce sistemleri değildir. Bunlar varlığını sürdürmenin değişik yollarıdır. İnsanın varlığının bütünlüğüyle, yaşamın sorduğu soruya verdiği değişik yanıtlardır. Aslında dinler tarihini oluşturan çeşitli dinsel sistemlerin vermiş olduklarıyla aynı yanıtlardır. İlkel yamyamlıktan Zen Budizm'e kadar insanlık varoluş sorununa ancak birkaç yanıt verebilmiştir. Çok defa böyle yaptığını bilmese de her insan kendi yaşamında bu yanıtlardan bir tanesini seçiyor. Bizim Batılı kültürümüzde herkes Hıristiyan ya da Musevi dinlerinin ya da aydın Tanrı tanımazlığın yanıtını verdiğini sanıyor. Oysa eğer herkesin kafasındaki düşünceleri röntgen ışınından geçirme olanağı olsa ne kadar çok yamyamlık yanlısı, toteme tapan, çeşit çeşit putlara tapanlar olduğunu, pek az sayıda da Hıristiyan, Musevi, Budist ve Taocu olduğunu görüp şaşacağız. Din insanın var oluş sorununa verdiği biçimsel ve özenle ayrıntılandırılmış bir yanıttır. Bunun için de bilinçli olarak törenlerde başka kimselerle paylaşılabilir. En ilkel dinler bile başka kimselerle birlik olmanın verdiği güven ve akla yatkın olma duygusu yaratır. Gerileme isteği toplumla paylaşılmadığı, toplumun bilinciyle ve istekleriyle ters düştüğü zaman, bu isteği kişisel gizli bir din, bir nevroz sayabiliriz."
"Yaşamın amacı tam olarak doğmaktır. İşin asıl acıklı yanı şu: Çoğumuz böyle tam olarak doğmadan ölüyoruz. Yaşamak doğumu her dakika sürdürmektir. Doğum tamamlanınca ölüm gelir. Fizyoloji açısından bizim hücre sistemimiz sürekli bir doğum süreci içindedir. Ruhbilim açısından gerçek şu; çoğumuzun doğumu bir yerde sona eriyor. Bazıları tam olarak ölü doğmuşlardır. Fizyolojik olarak yaşamayı sürdürürler ama kafa bakımından özlemleri analarının karnına, toprağa, karanlığa, ölüme geri dönmektir. Bunlar delidir ya da aşağı yukarı öyle sayılabilirler; ötekiler yaşam yolunda ilerlemeyi sürdürürler. Ama gene de göbek bağını tam olarak kesemezler. Yaşamlarını sürdürebilmek için analarına, babalarına, soylarına, ırklarına, milletlerine toplumsal durumlarına, paraya, Tanrı'ya ve bunlar gibi şeylere göbek bağıyla bağımlı kalmak zorundadırlar. Bu yüzden de tam olarak doğmuş olmazlar"
"İnsan doğanın içinde ama doğadan kopmuş, kendi kendinin ayrı bir varlık olarak ayırdında olması, kendini dayanılmaz derecede yalnız, güzçsüz ve kaybolmuş hissetmesine neden oluyor. Bu düyaya gelmiş olmak durumu, bir sorun yaratıyor. İnsan doğduğu anda yaşam insana bir soru sormuş oluyor. İnsan bu soruyu her an yanıtlamak zorundadır. Yalnız zihniyle, yalnız gövdesiyle değil ama o düşünen, düş gören, uyuyan, karnını doyuran, ağlayan ve gülen adam - bir bütün olarak insan- bu soruya bir yanıt bulmalıdır. Yaşamın ortaya koyduğu bu soru nedir? Soru şudur: Bu ayrıklık, bölünmüşlükten gelen yalnızlık yaşantısının acısından, mahpusluğundan, utancından kendimizi nasıl kurtarabileceğimiz, kendi kendimizle, çevremizdeki insanlarla ve doğayla nasıl birlik kurup bütünleşebileceğimiz? Şu yada bu yolda insan bu sorulara bir yanıt bulmak zorundadır; hatta deliler bile benliklerinin kabuğuna çekilerek böylece ayrıklığın, bölünmüşlüğün korkusunu yenmeye çalışarak, kendilerinin dışındaki gerçeği silip yok ederek, bu soruya bir yanıt bulmuş oluyorlar."
III.ESENLİĞİN RUHSAL YAPISI - İNSANIN RUHSAL GELİŞİMİ
"İlk yaklaşımda "esenlik" doğal yapıyla, doğal yaratılışla uyum içinde olmaktır diye tanımlanabilir. Gene de bu kalıp tanımlama içinde sunulmuş sözlerin derinlğine gitmek istenirse ortaya şu sorular çıkabilecektir: Doğal yaratılışla, doğal yapıyla uyumlu koşullar içinde olması gerekli insan varlığı nasıl bir varlıktır? Bu koşullar hangi koşullardır? İnsan varlığının ortaya koyduğu bir sorun var. İnsan dünyaya bu konuda istemi sorulmadan geliyor, gene giderken de istemine bakılmıyor. Hayvanlarda içgüdüsel olarak doğayla bütünlük içinde yaşamasını sağlayan bir çevreye uyum mekanizması olmasına karşın insan bu içgüdüsel mekanizmadan yoksun. Yaşam onu yaşatacağına o yaşamı yaşamak zorunda."
36 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.